İbn Haldun'a göre din-toplum ilişkisi


Tezin Türü: Yüksek Lisans

Tezin Yürütüldüğü Kurum: Uludağ Üniversitesi, Türkiye

Tezin Onay Tarihi: 2004

Tezin Dili: Türkçe

Öğrenci: BİLAL YILMAZ

Danışman: ABDURRAHMAN KURT

Özet:

İktisat, siyaset bilimi, tarih ve sosyoloji alanında amprik araştırmalarda bulunan İbn Haldun çok yönlü bir düşünürdür. XIV. yüzyılda yaşamış olan İbn Haldun, XX. yüzyılın başlarında kurulan ve gelişen, kendisine konu olarak din ve toplum ilişkisini alan din sosyolojisinin tarihi içerisinde özel bir yere sahip bulunan gerçek bir din sosyolojisi öncüsüdür. Toplum içerisinde yaşanan bir olay olarak, dinin toplumla ilişkilerinin objektif bir şekilde incelenmesi mümkündür ve İbn Haldun bunu başarıyla ortaya koymuştur denilebilir. Dinin toplumsal realitesini ve rolünü kabul eden İbn Haldun, sosyal olaylar ile fiziki çevre arasında bir ilişkinin bulunduğunu öne sürmekte ve bu bakış açıyla coğrafya, iklim ve gıda ile insanların yaşayış biçimleri ve karakterleri arasındaki ilişkiye dikkat çekmektedir. Sosyal olayları karşılıklı ilişkileri içerisinde inceleyen İbn Haldun, sosyal çevre ve din arasındaki karşılıklı ilişkiyi de bedevî ve hadarî ayrımından yola çıkarak ortaya koymuştur. İbn Haldun özellikle dinin toplumsal bütünleştirme fonksiyonu üzerinde durmaktadır. İbn Haldun, toplumda birliği koruyan ve sosyal bütünleşmeyi sağlayan iki güçlü unsur olan din ve asabiyet ilişkileri üzerinde dururken konuya dinamik bir yaklaşımla yönelmekte ve sosyal değişme ile din arasındaki ilişkiye el atmaktadır. İslam'da din-devlet ilişkisine asabiyet teorisini temel alan bir bakış açısıyla yaklaşarak halifeliğin neden mülke dönüştüğünü, altında yatan sosyal sebepleri ile birlikte ortaya koymuştur. Böylece İbn Haldun modern din sosyolojisinin üzerinde en çok durulan, din ve devlet ilişkileri konusuna sosyal nedenlere vurgu yaparak bir din sosyolojisi öncüsü olarak karşımıza çıkmaktadır. İbn Haldun'un görüşleri, yeni ilerlemelerin ışığı altında geçersiz addedilebilir veya en azından tartışılabilir ve tenkit edilebilir. Bununla birlikte, İslam kültürünün kuvvetten düştüğü XIV. yüzyılın karanlığı içinde, deneysel din sosyolojisinin metodolojisinin önemli bir ilkesi olan objektiflikten ayrılmayan, tecrübeci, gerçekçi, akılcı, tenkitçi ve gözlemci görüşlerinin çoğunluk itibariyle geçerliliğini koruduğu söylenebilir.