Tezin Türü: Yüksek Lisans
Tezin Yürütüldüğü Kurum: Bursa Uludağ Üniversitesi, SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ, Türkiye
Tezin Onay Tarihi: 2003
Tezin Dili: Türkçe
Öğrenci: Seher Boykoy
Danışman: SAİME YÜCEER
Özet:"Atatürk Dönemi Siyasal Devrim Süreci" adım taşıyan bu çalışma, Doç. Dr. Saime Yüceer danışmanlığında yürütülmüş olup, Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Ana Bilim Dalında, yüksek lisans tezi olarak hazırlanmıştır. Söz konusu araştırmada, Mustafa Kemal öncülüğünde gerçekleştirilen Türk Devriminin siyasî sürecinin, hangi tarihsel koşulların ürünü olduğu; hangi aşamalardan geçilerek yürütüldüğü; uygulama aşamasında ne gibi tepkilerle karşılaşıldığı ve bu tepkiler karşısında devrim hareketinin nasıl yürütüldüğü sorularına yanıt aranmaktadır. Bu bağlamda, konumuzu oluşturan siyasî devrim süreci, birinci el kaynaklar irdelenerek tarihsel bir perspektif içerisinde ve objektif bir bakış açısıyla ortaya konulmaya çalışılmıştır. Temel hedefi, çağın gerçeklerine ve ihtiyaçlarına uygun, tam bağımsızlık ve millî egemenlik ilkelerine dayanan ulusal, çağdaş, demokratik, lâik bir Türk Devletinin kurulması olan Türk Devrimi, yalnızca devlet ve toplum hayatına ilişkin köklü düzenlemeleri değil; daha geniş anlamda Milli Mücadeleyi de içine alan uzun bir süreci kapsamaktadır. 19 Mayıs 1919'da Mustafa Kemal'in Samsun'a çıkışı, bu sürecin başlangıç noktası olarak kabul edilebilir. Çünkü Türk Tarihinin, Milli Mücadele yıllarını kapsayan 1919-1922 kesitinde, bir taraftan esaret ve sömürü düzenine son darbeyi indirmek amacıyla, işgalci güçlere karşı cephelerde silahlı mücadele sürdürülürken; diğer taraftan, ulusal sınırlar içerisinde millî iradeye dayanan yeni bir devletin temelleri atılmış ve Türk milletinin, kendi geleceğini kendisinin belirlemesi ve en üstün iktidar olarak egemenliğine sahip kılınması mücadelesi verilmiştir. Türk Devriminin temel taşı olan ve geleneksel siyasî yapıdan tam anlamıyla bir kopuşu simgeleyen siyasî devrim süreci içerisinde, saltanatın kaldırılması, Cumhuriyetin ilâm ve halifeliğin kaldırılması; siyasî iktidarda ve bu iktidarın kaynağı ile kullanılışında köklü bir dönüşüm gerçekleştirmesi itibariyle, tam anlamıyla devrimci nitelikte olan girişimlerdir. Atatürk dönemi Türk siyasî yapılanma sürecinde ilk aşamayı oluşturan saltanatın kaldırılması, zaten Milli Mücadele yıllarında fiilen uygulamaya konulmuş olan, egemenliğin ilâhî güçten ve monarktan alınarak millete verilmesi ve siyasî hayata millet iradesinin hakim kılınması durumuna hukukîlik kazandırmış ve Cumhuriyet rejiminin kurulması için elverişli ortamı hazırlamıştır. Türk siyasî yapılanmasının ikinci aşamasını, Cumhuriyetin ilâm teşkil etmektedir. Gerçekte, Türkiye Büyük Millet Meclisinin açılmasından itibaren alınan kararlar ve çıkarılan kanunlar -ki 1921 Teşkilat-ı Esasiye Kanunu, bunların en önemlisidir-, yeni bir devlet sistemine gidişin işaretleri olmakla birlikte; bu sistemin, adı açıkça konulmamış olsa da, Cumhuriyete doğru demokratik bir çizgide gelişmekte olduğunu göstermektedir. Cumhuriyetin resmen ilâm ise, hem siyasî yaşamda millî iradeyi egemen kılan saltanatın kaldırılmasının doğal bir sonucu; hem de, bundan sonra gerçekleştirilecek devrimci atılımların itici gücü olmuştur. Çünkü, yeni rejimin, sağlam temeller üzerine oturtulmasını sağlamak, öncelikle bu rejimi tamamlayıcı ve ona uygun nitelikte düzenlemelerin yapılmasını kaçınılmaz hale getirmektedir. Türkiye Cumhuriyetinin, yeni kurumsal örgütlenmesini belirlemek ve yem" rejime uygun düzenlemeleri gerçekleştirmek ihtiyacı, 1921 Anayasası yerine; devleti oluşturan organların işleyişi ile vatandaşların temel hak ve özgürlüklerini belirleyen daha geniş 111kapsamlı bir anayasanın oluşturulmasını gerektirmiş ve bu ihtiyaçları karşılamak üzere de 1924 Anayasası hazırlanmıştır. 1961 yılma kadar kesintisiz olarak yürürlükte kalan ve bu uzun süreçte devrim hareketi ile de bağlantılı olarak yedi kez değişikliğe uğrayan 1924 Anayasasında, 1928 ve 1937 yıllarında gerçekleştirilen değişiklikler, devletin, lâik nitelik kazanması açısından büyük önem taşımaktadır. Türk siyasî yapılanmasının üçüncü aşaması ise, aynı zamanda Cumhuriyet rejimini tamamlayıcı nitelikte bir girişim olan halifeliğin kaldırılması olmuştur. Türkiye Cumhuriyetinin lâikleşmesi ve çağdaşlaşması önünde büyük bir engel teşkil eden halifelik makamının kaldırılması ile, ileride belirebilecek olan dinin, devlet işlerine alet edilmesi veya devletin, dinsel esaslara dayandırılması tehlikesi tamamen bertaraf edilmiş ve böylece Türkiye'de, lâik devlet ve toplum düzeninin yerleşmesinde önemli bir adım atılmıştır. Atatürk döneminde, bu devrimci girişimler yanında, söz konusu girişimlerle doğrudan bağlantılı ve bir ölçüde siyasî alandaki devrim sürecine tepki olarak ortaya çıkan önemli siyasî gelişmeler de yaşanmıştır. Bunlar arasında da, demokratik yaşamın vazgeçilmez unsurlarından biri olan çok partili hayata geçiş denemeleri ve genç Türkiye Cumhuriyeti ile onun kalıcılığını sağlayacak olan devrim sürecine yönelik girişimler yer almaktadır. Bu dönemde, iki defa çok partili hayata geçiş denemesinde bulunulmuş; fakat bu iki girişim de sonuçsuz kalmıştır. Bu girişimlerden ilki olan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, Milli Mücadelenin önde gelen şahsiyetleri tarafından kurulmuş ve devrim karşıtı, gerici bir isyan niteliğinde olan Şeyh Sait İsyanının çıkması üzerine, bu isyanla bağlantılı görülerek kapatılmıştır. Bu Fırkanın kurulması, Milli Mücadeleyi yürüten kadro içerisinde, vatanın işgalden kurtarılması konusunda gösterilen birlik ve beraberliğin; ulusal sınırlar içinde kurulan yeni devlete yeni bir düzen verme aşamasına gelindiğinde, yerini, ayrılıklara bıraktığım ve Lozan görüşmeleri sürecinde belirgin biçimde ortaya çıkan bu ayrılıkların, örgütlü bir yapıya ulaştığım açıkça ortaya koymaktadır. Diğer girişim olan Serbest Cumhuriyet Fırkası ise, Mustafa Kemal'in isteği doğrultusunda ve ülkenin içinde bulunduğu sorunlara bir çözüm bulmak amacıyla kurulmuş; fakat Fırka ileri gelenlerinin, hükümete yönelik sert eleştirileri; ülke koşullarının, henüz bu tür eleştirilere elverişli olmaması nedeniyle, kısa bir süre sonra Fırkanın sonunu hazırlayacak olan ve rejime yönelik bir takım olumsuz gelişmelerin ortaya çıkmasına yol açmıştır. 1926 yılının en önemli olaylarından biri, İzmir Suikastı olmuştur. Görünüşte Mustafa Kemal'in şahsına, gerçekte ise Onun temsil ettiği Türkiye Cumhuriyetine yönelik bir girişim olarak değerlendirilen bu olay, siyasî alandaki çekişme ve karışıklıkların su yüzüne çıkmasına yol açmış ve bu girişim içinde, eski İttihatçılar ile Terakkiperver Fırkaya mensup olan kişilerin isimlerinin geçmesi; suikastın, bu çevrelerle bağlantılı olarak gerçekleştirilen ve iktidarı devirmeye yönelik siyasî bir komplo niteliğinde olduğu görüşüne ağırlık kazandırmıştır. Her devrim sürecinde olduğu gibi, Türkiye'de de, devlet ve toplum hayatına lâik- çağdaş bir yapı kazandırılması yolunda köklü değişimler gerçekleştirilirken; bu değişimlerin, lâik düzene geçişte çıkarları zedelenen ve yüzyılların kökleştirdiği geleneksel inançların da etkisiyle eski düzene sıkı sıkıya bağlı olan çevreleri rahatsız ettiği ve bu durumun, lâikliği, dinsizlik olarak göstermek suretiyle eski düzeni geri getirmeyi amaçlayan karşı-devrimci harekete yol açtığı görülmektedir. Serbest Cumhuriyet Fırkasının kapatılmasından kısa bir süre sonra Menemen'de ortaya çıkan olay da, bu türden bir irtica girişimi olmakla birlikte; bu olay sırasında şehit edilen Kubilay ise, demokratik Cumhuriyet düzenini simgelemektedir. Atatürk dönemi siyasal devrim süreci, zaman zaman yıkıcı boyutlara ulaşan bir takım tepkilerin ve Mustafa Kemal'in yalan arkadaşlarının da içinde yer aldığı muhalefetin ortaya çıkmasında etkili olmuşsa da; devrimci kadro, hiçbir zaman rejim ve devrim hareketinin korunması konusunda ödün vermemiş; muhalefetin, rejimi tehdit edecek kadar ciddi boyutlara ulaştığı durumlarda da, olağanüstü önlemlere başvurularak rejim ve devrim karşıtı görülen güçler tasfiye edilmiştir. Bununla birlikte, siyasî devrim sürecine karşı oluşan bu muhalefet; iktidarı; siyasî kültürün, henüz Cumhuriyetin tam anlamıyla kavranmasını sağlayacak kadar olgunlaşmadığı ve devrim hareketinin başarıya ulaşabilmesi, rejimin güvenliğinin sağlanabilmesi için öncelikle, Cumhuriyet fikrinin tam anlamıyla özümsetilmesi ve demokrasinin alt yapısının oluşturulması gerçeği ile karşı karşıya getirmiştir.