Tezin Türü: Doktora
Tezin Yürütüldüğü Kurum: Bursa Uludağ Üniversitesi, Türkiye
Tezin Onay Tarihi: 2019
Tezin Dili: Türkçe
Öğrenci: Kadriye Durmuşoğlu
Eş Danışman: Abdurrahman Kurt, ABDURRAHMAN KURT
Özet:19. yüzyıl sonu ve 20. yüzyıl başlarında neredeyse bütün klasik sosyal düşünürlerin modern yapılanmayla birlikte dinin ya zayıflayacağı ya da ortadan kalkacağına yönelik öngörülerinin sekülerleşme teziyle neticelenmesi ve istatiksel verilerle desteklenmesine rağmen dinin hiçbir yerde ortadan kalkmayan ama neredeyse her yerde değişen durumu, din üzerindeki tartışmaları daha da yoğunlaştırmıştır. Dinin modernite karşısında bireysel ve toplumsal önemini kaybedip kaybetmediği ve kaybettiyse hangi oranda kaybettiği, büyük ölçüde din ve sekülerleşmeyle ne kastedildiğine bağlıdır. Ancak ne dinin tanımı ne de sekülerleşmenin anlamı üzerinde genel bir uzlaşı söz konusu olmadığı için toplumların seküler olarak tanımlanmasında kriterin ne olduğunun cevabı farklılaşır. Batıda gerçekleşen modernleşme/sekülerleşme, farklı bir toplumsal yapı ve düşünsel dünyaya geçişte Hristiyanlık içinde çok radikal bir dönüşümü temsil eder. Aslî kaynağından koparılıp beşerî ifade biçimine dönüştürülen Hristiyanlığın batı insanının hayat tarzına uyarlanmasıyla sekülerleşme karşısında direnişi, başarısızlıkla sonuçlanır. Yüzyıldan fazla bir süreden beri İslâm toplumlarında ve ülkemizde, batı dünyasının birkaç yüzyıl önce yaşadığından farklı da olsa bir değişme süreci yaşanmaktadır. İslâm’ın dünyanın temel medeniyetleri arasında sekülerleşme tezine tümüyle ve etkili şekilde karşı koymasıyla tek ve istisna medeniyet oluşu, İslâm’ın tahriften uzak yegane varlığında tesadüfi değildir. Ancak İslâm’ın bu niteliğiyle sekülerleşmesinin imkânsızlığı, müntesiplerinin tarihsel süreç içerisinde dinî öğretilerde temellenmeyen özden yoksun formal hayat tarzında içsel sekülerleşmeyi yansıtan görünümünü ortadan kaldırmaz. Dinin ezelî ve ebedî geçerliliğinden sözetmek, her dönemde toplumsal ve bireysel bir ideal olarak otoritesini aynı şekilde koruduğu anlamına gelmez. Dinin geçerliliğinden maksat, ilkelerinin geçerliliğidir. Bu ilkelerin toplumsal ve bireysel bir ideal olarak ne ölçüde yaşadığı, dinin otantik söylemine dayalı geleneksel otoritesini koruyup korumadığı tartışması, doğrudan sekülerleşme konusu çerçevesinde yapılabilir. Tezimizde ülkemizin 1923’te Cumhuriyet’in ilanıyla başlayan ve bugüne kadar devam eden süreklilik ve kırılma noktalarını birlikte taşıyan, çok boyutlu değişim dönüşüm sürecini sekülerleşme odağında çözümledik. Cumhuriyet dönemiyle modernleştirme süreci olarak başlatılan toplumsal değişim süreci, sekülerleşme sürecine tekabül eder mi? Batı dışı vi toplumlarda toplumların kendi değişim dinamikleri dışında batı medeniyetinin modelliğinde başlatılan ve sürdürülen bu süreç, toplumun kendi tarihsel ve kültürel niteliklerinin özgünlüğünde ne tür farklılıklar gösterir? ortaya koymaya çalıştık. Türkiye’de Cumhuriyet döneminde dinî değişim sürecini bir bütün olarak ele alan bu tezin ilk bölümünde "Değişmeye Genel Bir Bakış" alt başlığı altında değişim olgusu ele alınmış ve değişimin moderniteyle yaşadığı anlam farklılığı üzerinde odaklanılarak bu yeni anlamın sekülerleşmede etkisi belirlenmiştir. İkinci bölümde seküler kavramının teorik arka planından hareketle, sekülerleşme teorilerine yer verilmiştir. Üçüncü Bölümde Cumhuriyet döneminde başlayan değişim ve dönüşüm süreci, üç farklı süreçte ele alınmıştır. (1923-1950 dönem “Dayatmacı Sekülerleşme” (Coercive Secularization), 1950-1980 dönem, “Dayatmacı Sekülerleşme”den (Coercive Secularization) “Küresel Sekülerleşme”ye (Diffused Secularization ), 1980 sonrası dönem “Yaygın Sekülerleşme” (Diffused Secularization) veya Eklektik Sekülerleşme(Areligious Secularization). Bu üç süreç; her zihniyetin ana parametreleri olan insan, zaman ve mekân unsurlarından hareketle aile, yaşlılık, gençlik, şehir/kent, eğitim, cemaat ve tarikat, siyaset, diyanet, tüketim olarak moda ve tatil, dindarlık alt başlıklarında analiz edilmiştir.