12. Türkiye Lisansüstü Çalışmalar Kongresi, Yalova, Türkiye, 15 - 17 Kasım 2023, ss.490-493
Muharrem ayında icra edilen matem merasimleri Şiî gelenek için yeri doldurulmaz bir öneme sahiptir. Bu merasimler Şiî kültürün, Şiî hafızanın ve tarihi algılama biçiminin nesilden nesile aktarılmasını sağlamış, Kerbelâ’nın ve İmamların hatırasını canlı tutarak Şiî kimlik inşasında önemli bir rol oynamıştır. Kerbelâ vakasının vuku bulduğu 680 yılından bu yana farklı şekillerde de olsa matem merasimleri icra edilmiş, Büveyhîlerle (932-1062) birlikte ilk kez resmî olarak icra edilen bu merasimler, Safevî devletiyle (1501-1726) birlikte karnaval tarzı bir hüviyete bürünmüştür. Hatta Safevîler döneminden itibaren sokaklarda halkın büyük katılım gösterdiği bu merasimler, millî bir hüviyet kazanmıştır. Günümüzde de İran, Irak, Lübnan gibi ülkeler başta olmak üzere dünyanın farklı yerlerinde Şiîlerin meskun olduğu bölgelerde Muharrem merasimleri toplumun en önemli dinî gündemlerinden birini teşkil etmektedir.
Muharrem matemlerinin ana unsurları mescidlerde, Hüseyniyyelerde yahut evlerde düzenlenen ravzahânî meclisleri, sokaklarda düzenlenen desteler, özellikle Âşûrâ (Muharrem’in 10. günü) ve Erbaîn günlerinde gerçekleşen Kerbelâ ziyaretleri ve şebih gösterimleri olarak sıralanabilir. Ancak merasimlerin biçimi ve seyri bölgeden bölgeye değişiklik göstermekte, farklı şehirler hatta köyler kendilerine has ritüeller geliştirmektedir. Bu esneklik ve dinamizm toplumun her kesiminin bu ritüelleri sahiplenmesine ve sürdürmesine sebep olmuştur. Muharrem ayının ilk on günü icra edilen bu ritüeller, İmamların şehadet günleri gibi diğer dinî gün ve gecelere de modellik etmiş, yılın farklı dönemlerinde farklı isimler için matem merasimleri düzenlenmiştir.
Matem merasimleri sahip oldukları işlevler sebebiyle Şiî gelenek tarafından şiddetle tavsiye edilmiş, İmamların yaşadıklarını anıp ağlayanlara uhrevi mükâfatlar verilmiştir. Hem hadislerde hem de maktel türü eserlerde Hüseyin’in şehadetine ağlayanların cennette Ehl-i Beytle birlikte olacağı müjdelenmektedir. Örneğin Cafer es-Sâdık’tan aktarılan bir hadiste İmamların ardından göz yaşı dökenlere cehennemin haram kılındığı söylenmektedir. Bu bakımdan ağlamak ve diğerlerini ağlatmak merasimlerin en önemli yönünü oluşturur.
Günümüzde de Şiî ulemâ matemlerin önemine sıklıkla vurgu yapmakta ve İran’daki mevcut yönetim çeşitli politikalarla bu merasimleri teşvik etmektedir. Buna karşın, Kerbelâ matemleri çeşitli açılardan ciddi eleştirilere de maruz kalmaktadır. Örneğin matemlerde müzik kullanımı, bedene zarar vermek, tiyatro gösterimleri, kadınların sesli bir biçimde ağlamaları gibi birçok husus hakkında görüş ayrılıkları bulunmaktadır. Eleştirilen hususlardan biri ise özellikle de ravzahânî meclislerinde Kerbelâ’da vuku bulmamış olayların anlatılması ve Kerbelâ anlatısının tahrif edilmesidir. Özelde Ravzahânî meclisleri ve genel olarak Kerbelâ hakkında yapılan tahrifler modern dönemde Ali Şerîatî, Murtazâ Mutahharî, Muhsin el-Emîn gibi sayısız alimin eleştirilerine konu olmuştur.
Bu çalışma İran İslam Devrimi’nin gerçekleşmesinde büyük rol oynayan ve devrimin fikir babalarından biri kabul edilen Ayetullah Murtazâ Mutahharî’nin (ö. 1979) Kerbelâ’nın tahrifine dair görüşlerini ele almaktadır. Mutahharî hutbelerinde Âşûrâ’nın önemi, Hz. Hüseyin’in şehadeti ve Âşûrâ üzerine meydana gelen tahrifleri konu edinmiş ve bunlar daha sonra Hamâse-i Hüseynî ismiyle kitaplaştırılmıştır. Mutahharî Âşûrâ’nın hem lafzî hem de manevî olarak binlerce tahrife uğradığını belirtmektedir. Zira Kerbelâ vakasının tarihsel olarak vuku bulma biçimi hakkındaki anlatıların yanı sıra manası ve yorumu hakkında da tahrifler meydana gelmiştir. Öyle ki bazen tahrif edilen hususun aslıyla en küçük bir alakası kalmamış hatta bunlar aslına muhalif bir hal almıştır. Tahrifler o kadar çoktur ki, aslı olmayan anlatılar & yalan rôzeler bir araya getirilse her biri 500 sayfa olan birkaç ciltlik bir eser ortaya çıkacaktır.
Mutahharî tarihsel anlatıda gerçekleşen tahrifler için Kerbelâ karakterleri hakkında anlatılan ancak tarihsel gerçekliği olmayan çok sayıda hikayeyi örnek göstermektedir. Örneğin Kerbelâ’da Âşûrâ günü İmam Hüseyin’in yeğeni Kasımla kızını evlendirdiği yönündeki popüler anlatı asılsızdır. İnsanların namaz dahi kılamadığı bir günde düğün yapılması makul değildir. Halbuki Kasım’ın şehit olmadan önce evlendirilmesi Kerbelâ merasimlerinde önemli bir yere sahip olup, bu hatıra görsel unsurlarla da desteklenmekte ve tiyatro şeklinde sunulmaktadır. Benzer şekilde Ali Ekber’in annesi Leyla Kerbelâ’da olmamasına rağmen kendisi hakkında birçok hikaye uydurulmuştur. Mutahharî’nin tarihi vakalarda yapılan tahrif üzerine verdiği örneklerden bir diğeri de erbain günü Medine’den Şam’a giden esirlerin Kerbelâ’ya uğradıkları yönündeki meşhur rivayettir. Mutahharî yine mantıksal olarak bunun doğru olamayacağını ve tarihî kayıtların da bunu desteklemediğini belirtir. Bunun yanında farklı eserlerde, İmam Hüseyin’e tarihi gerçekliği olmayan askerler (ashap) ve düşmanlar da nispet edilmiştir. Mutahharî bu ve benzeri örnekler üzerinden Ravzatu’ş-Şuhedâ, Muhriku’l-Kulûb, Esrârü’ş-Şehâde gibi eserlerde yer alan uydurma rivayetleri eleştirmektedir. Mutahharî bu tarz tahriflerin sebeplerini de açıklamaktadır. Tarihsel vakalarda meydana gelen tahriflerin bir sebebi düşmanın olayı çarpıtma istediğidir. Emevî hükümeti de bunu Kerbelâ vakası için yapmıştır. Diğer bir sebep ise insanoğlunun mitleştirme ve efsaneleştirme eğilimidir. Mutahharîye göre diğer bir tahrif de mana da yapılan tahriftir. İmam Hüseyin’in ayaklanmasındaki niyet tahrif edilmiş ve onun sahip olmadığı amaçlar ona nispet edilmiştir.
Çalışmamızda Mutahharî’nin Kerbelâ vakasına yönelik tahriflerine dair görüşleri ele alınacak, devamında ise İran İslam Devrimi öncesindeki dönemde halk dindarlığına dair bu eleştirilerin ne anlama geldiği dönemin sosyo-politik atmosferi dikkate alınarak tartışmaya açılacaktır. Devrim döneminde yoğun bir biçimde Kerbelâ vakasına referans verilmiş, bir anlamda İmam Hüseyin Humeynî ile, Yezîd ise Şahla özdeşleştirilmiştir. Bu dönemde Kerbelâ vakası da tekrar yorumlanmış, romantik değil rasyonel bir zeminde ele alınmış, ve insanların Hz. Hüseyin’e ağlamasından çok onu modellemesi gerektiğine vurgu yapılmıştır. Murtazâ Mutahharî’nin Hz. Hüseyin’in davasının nasıl anlaşılması gerektiği ve nasıl tahrif edildiği konusundaki görüşleri bu bağlamda okunduğunda daha iyi anlaşılacaktır.
Anahtar Kelimeler: İslam Mezhepleri Tarihi, Şîa, İran, Kerbelâ, Mutahharî