Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT), Dağlık Karabağ Sorunu’nun barışçıl bir şekilde çözülememiş olmasından dolayı en çok eleştirilen kurumlardan biridir. Genel bir değerlendirme olarak, bir Soğuk Savaş ürünü olan AGİT’in iki kutuplu sistemde yaşanan yumuşamanın (détente) kurumsallaşmasına önemli bir katkı yaptığı söylenebilir. Soğuk Savaş’ın bitiminin ardından ise AGİT, özellikle Orta ve Doğu Avrupa’da ortaya çıkan sorunların ele alındığı temel platform haline gelmiştir. Dolayısıyla AGİT’in genel olarak başarısız bir örgüt olarak nitelendirilmesi doğru olmayacaktır. Ancak tarihsel temelleri 19. yüzyılın başlarına dayanan ve 1992’de sıcak çatışmaya dönüşen Dağlık Karabağ Sorunu özelinde düşünülecek olursa, Örgüt’ün kendinden beklenen performansı gösteremediği açıktır. Sorunu ele almak üzere AGİT bünyesinde oluşturulan Minsk Gurubu’nun, geçen uzun sürece rağmen istenilen türden bir başarı elde edemediği görülür. Hatırlanacağı üzere Azerbaycan ve Ermenistan’ın Birleşmiş Milletler (BM)’ye üye olmasının ardından BM Güvenlik Konseyi (BMGK) Dağlık Karabağ Sorunu’nun çözümü için AGİT’i yetkilendirmişti. BMGK’nin bu kararını takip eden süreçte, sorunun çözümü için yapılan girişimlerin bir neticesi olarak 11 üyeli AGİT Minsk Grubu oluşturulmuştur. Bu grubun eş başkanlık görevini Fransa, Rusya Federasyonu (RF) ve Amerika Birleşik Devletleri (ABD)’nin üstlendiği bilinmektedir. Ayrıca 23 Mart 1995’te Minsk Grubu eş başkanlarına müzakere sürecini güvence altına almak amacıyla uyuşmazlığın çözümü için uygun bir çerçeve oluşturma görevi de verilmiştir. Ancak bu yetkilendirmeye istinaden başlatılan çok sayıdaki diplomatik görüşmeden ve hazırlanan çeşitli planlardan bugüne değin bir sonuç elde dilememiştir. Çalışmada AGİT Minsk Gurubu’nun Dağlık Karabağ Sorunu’nun barışçıl yöntemlerle çözümündeki yetersizliğinin nedenleri, tartışmalı siyasi argümanlar ya da kurumsal kapasiteye yapılan vurgu yerine, kurumsal bir perspektiften açıklanmaya çalışılacaktır.
The Organization for Security and Co-operation in Europe (OSCE) has been one of the most criticised actors due to the lack of a peaceful resolution to the Nagorno-Karabakh conflict. In general and abstract terms, the OSCE was created during the Cold War, and it can be said that it significantly contributed to the institutionalisation of detente in the bipolar international system. Moreover, the OSCE remained the central platform for addressing the problems in Central and Eastern Europe after the end of the Cold War. Therefore, it is difficult to characterise the OSCE as a failed organisation. However, in the case of the Nagorno-Karabakh conflict, which dated back to the early 19th century and turned into a hot conflict in 1992, it is not possible to claim that the Minsk Group established within the OSCE to address the issue achieved the desired success. As is known, after Azerbaijan and Armenia became members of the United Nations (UN), the UN Security Council (UNSC) authorised the OSCE to resolve the Nagorno-Karabakh conflict. Following this decision of the UNSC, the 11- member OSCE Minsk Group was formed as a result of the initiatives for the resolution of the conflict. This group was co-chaired by France, the Russian Federation and the United States. Moreover, on March 23, 1995, the co-chairs of the Minsk Group were given the task of establishing an appropriate framework for the resolution of the conflict in order to secure the negotiation process. However, the numerous diplomatic negotiations and various plans prepared in accordance with this authorisation have so far yielded no results. This study will explain the OSCE Minsk Group’s inability to resolve the Nagorno-Karabakh conflict through peaceful means from a theoretical perspective rather than controversial political arguments or an emphasis on institutional capacity.