Abū Shakūr al-Sālimī and His Theological Identity within the scope of al-Tamhīd fī Bayān al-Tawḥīd


Creative Commons License

Kılavuz U. M.

Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, vol.27, no.2, pp.1-16, 2018 (Peer-Reviewed Journal)

Abstract

Even though al-Imām al-Māturīdī was praised by certain scholars, such as his master Abū Nar al-ʿIyāī, and was described later as the founder of Māturīdiyyah by both his school’s followers and his competitors, such as Fakhr al-Dīn al-Rāzī, it is clear that his school took form based on the ideational foundations of Abū anīfah. In places like Khurāsān and Transoxiana where Māturīdiyyah spreaded most, the most prominent followers have been the anafī scholars and the school was called anafiyyah/Māturīdiyyah because of its “dual-authoritative” nature. While anafīs of Samarqand embraced a more kalāmī/dialectical methodology much like al-Imām al-Māturīdī, anafīs of Bukhārā had a more scripturalist/traditionalist attitude with some caution of rational interpretation (taʾwīl). No doubt that, despite his rational (grounded on raʾy) and interpretivist attitudes in the issues of fiqh, the fact that Abū anīfah had a more moderate and conservative attitude that is not completely contrary to that of Ahl al-adīth in credal/theological issues had an effect on this. Even though he preserved his kalāmī methodology and style in congruence with his school and penned an entirely theological book named al-Tamhīd, Abū Shakūr al-Sālimī, a representative of Samarqand anafī/Māturīdī tradition, had some ideas and views compatible with the “conservative” Bukhārā-based anafī/Māturīdī position, probably because of perceiving Abū anīfah as the absolute authority. Nevertheless, it is possible to say that he followed and fused the ideas of both of two authorities, Abū anīfah and al-Imām al-Māturīdī, and at the same time, preserved his own authenticity.

İmam Mâtürîdî, ilmî yetkinliği sebebiyle hocası Ebû Nasr el-İyâzî gibi bazı âlimlerin övgüsüne mazhar olsa, belli bir dönemden sonra kendi mezhebinin mensupları ve hatta Fahreddin er-Râzî gibi muhalif/rakipleri tarafından Mâtürîdiyye’nin kurucusu/önderi olarak nitelense de, mezhebin, Ebû Hanîfe tarafından atılan fikrî temeller üzerinde şekillendiği açıktır. Mâtürîdiyye'nin en fazla yayılım gösterdiği Horasan ve Mâverâünnehr coğrafyasında en başta gelen temsilcileri de Hanefî fakihler olmuş, bir anlamda “çift otoriteli” yapısı sebebiyle mezhep Hanefiyye/Mâtürîdiyye olarak da anılmıştır. Semerkand Hanefîleri büyük ölçüde İmam Mâtürîdî gibi daha cedelî/kelâmî bir metot benimsemekle birlikte, Buhârâ merkezli Hanefî fakihler daha nassçı ve tevile daha temkinli yaklaşan bir tavır içinde olmuştur. Ebû Hanîfe’nin fıkıh alanındaki re’y ve yorumculuğuna nispetle itikadî alanda ehl-i hadise tamamen aykırı olmayan mutedil ve muhafazakâr denilebilecek bir yol takip etmesi şüphesiz bunda etkili olmuştur. Semerkand Hanefî/Mâtürîdî geleneğinin temsilcisi olan Ebû Şekûr es-Sâlimî, bir yandan mensubu bulunduğu çizgiye uygun olarak kelâmî usul ve üslubu korusa ve et-Temhîd gibi tam anlamıyla bir kelâm eseri kaleme alsa da bir yandan da Ebû Hanîfe’yi mutlak otorite görmenin etkisiyle olsa gerek “muhafazakâr” Buhârâ Hanefî/Mâtürîdî çizgisine uyumlu tespit ve görüşler ortaya koymuştur. Maamâfih onun hem Ebû Hanîfe ve İmam Mâtürîdî gibi iki otoriteyi bir arada eklektik biçimde mezc ve takip ettiği hem de zaman zaman özgünlüğe göz kırptığı söylenebilecektir.