IV. ULUSLARARASI NECMETTİN ERBAKAN ÜNİVERSİTESİ HUKUK KONGRESİ, Konya, Turkey, 17 - 18 May 2024, pp.415-416
In recent times, the emergence of vulnerability in the states’ protection aganist serious human rights violations constitutes the main reason for migration and forms the basic foundation of the concept of asylum. However, since since there is no obligation for states to accept asylum seekers into their countries, asylum is not considered basic human rights. On the other hand, foreigners or stateless persons who have left their country insearh fo effective and permanent protection and seel asylum may be granted international protection status where basic minimum protection standards are ensured. In Turkish law, in the determination of refugee, conditional refugee and subsidiary protection statuses, which are accepted as international protection types in the Law on Foreigners and International Protection (YUKK), it is a common condition for the applicant foreigner or stateless person must have left his/her country as a result of being unable or unwilling to avail himself/herself of the protection of state of origin or former habitual residence due to concerned fear or threat. This situation is also included in the definition of refugee in article 1(A) of the 1951 Convention Relating to the Status of Refugees. It should be emphasized that while determining the refugee or conditional refugee status, the condition of not being able to benefit from protection of one’s state of origin or habitual residence must be based on well-founded fear of persecution. As for subsidiary protection status this condition should stem from the risk of serious harm if returned based on the reasons specified in Article 63 of YUKK. To put a finer point on it, there must be a causal link between the inability to benefit from protection of one’s state of origin or former habitual residence and the respective conditions for refugee, conditional refugee or subsidiary protection statuses. Therefore, it is imperative to adopt a holistic approach when acertaining.
The main point stressed when evaluating status determination is the nature of protection. One of the main debates is whether the protection.that a person was deprived of and forced those people to leave the country is diplomatic protection or internal protection. This becomes particularly important when the source of well-founded persecution or risk of serious harm is a non-state actor. It is because the vulnerability in protection due to human rights violations may arise from the state’s failure to take necessary and sufficient measures.In this case, whether it is possible for the individual concerned to safely relocate within the country -in other words, the internal flight alternative- is also taken into account. So, the question of whether they could maintain a relatively normal life without encountering undue hardship in the country they came from is considered. However, the general opinion is that the individual who leaves his/her country of origin or residence does not need to have exhausted all opportunities to benefit from protection. In other words, international protection is not seen as a last resort. The main purpose of our paper is to present the fundamental facts regarding the determination of the cases in which the individual may be unable or unwilling to avail himself/herself of the concerned state protection due to well-founded fear of persecution or risk of serious harm. It is also aimed to establish the basic guiding principles, especially by referencing decisions of foreign state courts that adopt the Common Law tradition and the basic principle of European Union law.
Son dönemlerde ciddi insan hakları ihlalleri karşısında devletlerin
koruma zafiyetinin ortaya çıkması, göçün başlıca nedenini ve sığınma kavramının temel dayanağını oluşturmaktadır. Buna rağmen sığınma temel bir insan hakkı olarak görülmemektedir. Zira devletlerin kendisine sığınan kişileri kabul yükümlülüğü yoktur. Diğer yandan belirli sebeplere dayanarak sürekli ve etkin koruma bulmak amacıyla ülkesinden ayrılan ve sığınma arayan yabancılara veya vatansızlara, temel asgari koruma standartlarının temin edildiği uluslararası koruma statüsü verilebilmektedir.
Türk hukukunda da Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’nda (YUKK) uluslararası koruma türlerinden kabul edilen mülteci, şartlı mülteci ve ikincil koruma statülerin tespitinde, başvuran yabancının veya vatansızın haklı nedenle zulüm korkusu veya ciddi zarar görme riski nedeniyle menşe veya ikamet ülkesinin korumasından yararlan(a)mayıp ülkesini terk etmesi ortak şart olarak aranmaktadır. Bu husus, 1951 tarihli Mültecilerin Hukuki Durumuna İlişkin Sözleşme madde 1(A)’daki mülteci tanımında da yer almaktadır. Önemle vurgulamak gerekmektedir ki; mülteci ve şartlı mülteci statüsünün tespitinde tabiiyetinde olduğu veya ikamet ettiği devlet korumasından yararlan(a)mama şartı, haklı nedenle zulüm korkusuna dayanmalıdır. İkincil koruma statüsünün kabulünde ise bu şart, geri gönderildiği takdirde, YUKK madde 63’te belirtilen sebeplerden dolayı ciddi zarar görme riski ile karşı karşıya kalma ihtimalinden kaynaklanmalıdır. Daha net bir ifadeyle, gerek mülteci ve şartlı mülteci gerekse de ikincil koruma statüsünün tespitinde ilgili devletin korumasından faydalan(a)mama koşulunun varlığı için diğer statü belirleme şartları arasında nedensellik bağının bulunması gerekmektedir. Dolayısıyla söz konusu şart tespit edilirken bütünsel yaklaşımın benimsenmesi zarurettir. Statülerin tespitine dair değerlendirme yapılırken üzerinde durulan esas nokta korumanın niteliğine ilişkindir. Temel tartışmalardan biri kişinin, yoksun kalarak ülkeyi terk etmek zorunda kaldığı korumanın diplomatik koruma mı; yoksa dâhili koruma mı olduğudur. Bu tartışma, devlet-dışı aktörlerin zulmün veya ciddi zarar görme riskinin kaynağı olduğu durumlarda önem kazanmaktadır. Zira koruma zafiyeti nedeniyle ortaya çıkan insan hakları ihlalleri, devletin gerekli ve yeterli tedbirleri almamasından kaynaklanıyor olabilir. Burada ilgili bireyin güvenli bir şekilde ülke içinde yer değiştirmesinin mümkün olup olmadığı; diğer bir ifadeyle dâhili kaçış alternatifinin (Internal Flight or Relocation Alternative) var olup olmadığı dikkate alınmaktadır. Bu kapsamda başvuran bireysel olarak değerlendirilirken geldiği ülkede farklı bir bölgeye yerleşerek aşırı zorluklarla (undue hardship) karşılaşmadan nispeten normal bir yaşam sürdürebilir mi, sorusuna cevap aranmaktadır. Ancak genel kanı, menşe veya ikamet ülkesini terk eden bireyin korumadan faydalanabilmek için bütün imkânları tüketmiş olmasının gerekmediği yönündedir. Yani uluslararası koruma son çare olarak görülmemektedir.
Tebliğimizin temel amacı da hangi durumlarda bireyin haklı nedenle zulüm korkusu veya ciddi zarar görme riski nedeniyle korumadan yararlan(a)mayacağının tespitine ilişkin temel olguların ortaya konulmasıdır. Özellikle Common Law geleneğini benimseyen yabancı devlet mahkemelerinin kararları ile Avrupa Birliği hukukuna da değinerek yol gösterici temel ilkelerin tespit edilmesi de gaye edinilmektedir.