Dinin Geleceği Tartışması: İslam vs. Modernite


Creative Commons License

Kuçlu E.

IV. ULUSLARARASI DİL, DÜŞÜNCE VE DİN BİLİMLERİ KONGRESİ, Mardin, Türkiye, 10 - 12 Ekim 2024, cilt.1, sa.1, ss.100, (Özet Bildiri)

  • Yayın Türü: Bildiri / Özet Bildiri
  • Cilt numarası: 1
  • Basıldığı Şehir: Mardin
  • Basıldığı Ülke: Türkiye
  • Sayfa Sayıları: ss.100
  • Bursa Uludağ Üniversitesi Adresli: Evet

Özet

Akademik literatürde dinin geleceği tartışması söz konusu olduğunda genellikle bu

tartışma Batı düşünce dünyasının verdiği istikamet ve içeriğe göre şekillenir. Batı dışı

toplumların meseleyi ele alış biçimleri de “modernleşme” olgusu dolayısıyla doğrudan

doğruya Batılı bir düşünme biçimine teslim edilir. Bu düşünme biçiminin istikamet ve

içeriğine baktığımızda özellikle modern düşüncenin ortaya çıkardığı dönüşümü ifade

etmek bakımından F. Nietzsche’nin meşhur “Tanrı Öldü” cümlesi bir tür dönüm

noktasını ifade eder. Batı tarihinde Tanrının ölümü hayatın idamesi konusunda her türlü

sorumluluğu “akıl sahibi rasyonel insan”a yükler. Sosyolojik açıdan ifade edildiğinde,

Auguste Comte’a göre bu sorumluluk devri geri döndürülemez bir sürecin evrelerinden

biridir: pozitivist evre. Comte’a göre nihayetinde bütün toplumlarda bu evrim süreci

zorunlu olarak gerçekleşecek ve dinin yerini bütün toplumlarda .bilim alacaktır. Ancak

bugünden baktığımızda bu formülasyonun kuşatıcı bir biçimde bütün toplumlarda

gerçekleştiğini söylemek çok mümkün değildir. Hata Tanrı’nın ölümünden

bahsetmenin mümkün olmadığı bir dinden bahsetmek mümkündür: İslam dini ve bu

dinin egemen olduğu bir çok toplumu Ortadoğu toplumları başta olmak üzere örnek

olarak ön plana çıkarmak mümkündür: Allah hala hayatın merkezindedir ve gündelik

hayatın nasıl idame ettirileceği konusunda temel güç konumundadır. Bu açıdan

bakıldığında dinin varlığı ve geleceğine dair tartışşmaların özellikle modernleşen

toplumlarda iki farklı istikamete ilerlediğini tespit etmek mümkündür: Birincisi

yukarıda zikredilen Comteçu evrim düşüncesidir: Din nihai evrede toplumların

hayatından silinip gidecektir. İkincisi ise İslam’a göre yeryüzünde bir din olarak İslam’ın

yazgısıdır. Tam bu noktada modernleşme meselesi ikinci izahı güçten ve gündemden

düşürme yönünde temel bir etkide bulunur. Deyim yerinde ise Batı düşünce dünyası

din hakkında bir öngörüye eriştiğinde modernleşen İslam toplumları bu öngörüyü

peşinen kabullenme eğilimi içindedir oysaki bir din olarak İslam’ın geleceği

konusundaki İslami öngörü “modern dinin geleceği tasavvurunu” hem zaman olarak

önceler hem de içerik bakımından farklı bir senaryoya tevil eder. Bu metin ilk elden bu

iki anlatıyı birbirinden ayırt etmeye ve farklılıklarını ele almaya meyleder.