V. Uluslararası Necmettin Erbakan Üniversitesi Hukuk Kongresi , 23 - 24 Mayıs 2025, ss.36-38, (Özet Bildiri)
Dijital çağ, bilginin üretimi, paylaşımı ve yayılmasını büyük ölçüde kolaylaştırarak ifade özgürlüğünün kapsamını genişletmiştir. Sosyal medya platformları ve diğer dijital iletişim araçları, bireylerin görüşlerini geniş kitlelere ulaştırmasına olanak sağlamış, ancak bu durum dezenformasyonun hızlı ve yaygın biçimde dolaşıma girmesine de zemin hazırlamıştır. Dezenformasyonla hukuk aracılığıyla mücadele, toplumda yanlış bilgiye dayalı kanaatlerin oluşmasına neden olmakla kalmayıp, demokratik süreçlere ve bireysel haklara zarar verme potansiyeli taşıdığı için kaçınılmaz hale gelmiştir. Bu bağlamda, bireylerin ifade özgürlüğü hakkı ile toplumu yanlış bilgiye karşı koruma gerekliliği arasında karmaşık bir gerilim doğmuştur. Türkiye, bu gerilimi çözme çabası çerçevesinde son yıllarda “dezenformasyonla mücadele” başlığı altında çeşitli hukuki düzenlemeler yapmıştır. Özellikle, 18 Ekim 2022 tarih ve 7418 sayılı Kanunla 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’na eklenen “Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” suçu, dezenformasyonla mücadeleye yönelik önemli bir adım olarak öne çıkmaktadır. Ayrıca, başta Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı bünyesinde kurulan Dezenformasyonla Mücadele Merkezi olmak üzere farklı kamu makamlarının dezenformasyonla mücadele birimlerinin kamu kaynaklarını bu amaca yönelik kullanması meseleyi kamuoyu nezdinde daha önemli hale getirmektedir. Ancak, bu düzenlemelerin ve uygulamaların Türk Anayasası’nın 26. maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10. maddesi ile güvence altına alınan ifade özgürlüğüne etkileri ve olası sınırları, yoğun tartışmalara yol açmıştır. Bu çalışmada, dezenformasyon ile ifade özgürlüğü arasındaki gerilim kapsamlı bir şekilde ele alınacaktır. Dezenformasyonun farklı ülkelerde cezalandırılmasına ilişkin eğilimler ve bu kapsamda alınan önlemler karşılaştırmalı bir perspektiften incelenecektir. Türkiye’deki düzenlemeler ve uygulamalar, uluslararası insan hakları hukuku standartları, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin içtihadı ve diğer ülke örnekleriyle karşılaştırılacaktır. Çalışma, Türkiye’nin uluslararası hukuk ve insan hakları normlarına ne ölçüde uyumlu olduğunu değerlendirmeyi ve mevcut uygulamalar için alternatif öneriler sunmayı hedeflemektedir.
Sonuç olarak, dezenformasyonla mücadele kapsamında hukuki düzenlemeler yapılırken, ifade özgürlüğü başta olmak üzere temel hak ve özgürlüklerin korunmasını esas alan bir denge kurulması gerektiği vurgulanacaktır. Bu kapsamda, yasal düzenlemelerin yanı sıra eğitim, medya okuryazarlığı ve bağımsız denetim mekanizmaları gibi alternatif yöntemlerin önemi de tartışılacaktır. Çalışma, uluslararası standartlarla uyumlu bir dengeleme mekanizmasının geliştirilmesi açısından Türk hukukuna katkı sağlamayı amaçlamaktadır.