7. ULUSLARARASI GAP SOSYAL BİLİMLER KONGRESİ, 26 - 27 Haziran 2021, ss.372-378
Sosyoloji disiplinin klasik kurucuları Marx, Weber ve Durkheim sıklıkla toplumsal olanı biyofiziksel alandan ayırmakla ve bu nedenle insan-doğa ilişkisine dair bütüncül ve ekolojik bir perspektif geliştirememekle eleştirilmiştir. Bu çalışmada, bu eleştiriler günümüzdeki teorik çevre sosyoloji tartışmalarından hareketle tekrardan ele alınacak; Marx ve Weber’in modern kapitalizm eleştirilerini çevre sorunlarıyla ilişkilendirirken insan-doğa ilişkisine dair teorik argümanlarının kesişme ve ayrışma hatları ortaya çıkarılacaktır.
19.yy’ın sonları ve 20.yy’ın başlarında sosyolojiyi psikoloji ve biyolojiden ayrı bir bilimsel disiplin olarak tesis etmeye çalışan Durkheim, insanın maddi doğa ile toplumsal olmayan fiziksel güçlerle ilişkisini koparmakla eleştirilirken, Marx ve Weber de, modern kapitalizmin birey ve toplum üzerindeki yıkıcı etkisini eleştirirken çevresel sorunlara teorilerinde gereken önemi vermemiş olmakla eleştirilmektedir. Kapitalist sistemdeki sömürüyü açıklayan Marksist argüman, sıklıkla insanın doğayı kendi ihtiyaçları uğruna tahakkümü altına alıp sömürmesini normalleştiren bir anlatı olarak okunmuştur. Bu tahakkümü mümkün kılan modernitenin hedef yönelimli teknik aklını rasyonel-irrasyonel diyalektiği çerçevesinde eleştiren Weber ise biyofiziksel süreçlerle insanların bu süreçlere nasıl bir kültürel anlam atfettiği üzerine kafa yorsa da, bu konuda yaptığı sosyolojik yorumların antroposentrik (insan merkezli) olduğu hususunda eleştirilere maruz kalmıştır.
Ancak 2000’li yıllarda çevre sosyolojisi alanındaki tartışmalar, Marx ve Weber’in aslında ekolojik sorunlara kayıtsız kalmadığını, hatta ekolojik bir perspektiften insan-doğa ilişkisini teorize ettiklerini savunmaktadır. Bu sunumda öncelikle bu tartışmalar, eleştirel bir perspektiften ele alınacaktır. Marx, Kapital adlı eserinde kapitalist tarımın doğal çevreye zarar veren doğasına iki şekilde işaret eder. Birincisi, sonsuz kar hırsı ile fabrika kapitalizminin insanın doğal gücünü, yani emek gücünü, nasıl tüketip mahvediyorsa kapitalist tarım da benzer şekilde toprağın doğal gücünü tüketmektedir. İkincisi, modern kapitalizmin sanayileşme ve köyden kente göç ile insanları kentte topladığını, dolayısıyla yiyecek ve giyecek şeklinde insanın daha önce kırsalda tükettiği toprağın kurucu elementlerinin toprağa geri dönemediğini ve kentsel atık haline geldiğini tartışır. Weber ise doğa olaylarının sosyolojik olarak nasıl inceleneceğini ele alırken bu olayların toplum için tarihsel önemine, insanların doğa olaylarına fiziksel neden-sonuç ilişkisinin dışında nasıl bir tarihsel anlam atfettiğine ve bu tarihsel anlamın kültürel değerleri nasıl şekillendirdiğine odaklanır.
Ancak günümüzde çevre sosyolojisindeki bu tartışmalar, Marx ve Weber’in sosyal teorilerinde ekolojik referansların var olduğunu kanıtlamaya çalışırken Marx ve Weber’in sosyal teorisini ayrı ayrı incelemeye tabii tutmuşlardır. Bu sunumun temel argümanı şudur: iki düşünürün ekolojik referanslarının çağdaş çevre sosyolojine katkılarını ortaya koyarken modern kapitalizmin işleyişini incelemek için geliştirdikleri teorik çerçevelerin önemli epistemolojik ortaklık ve farklılıklarını görmezden gelmek mümkün değildir. Dolayısıyla, bu sunum, bu ortaklıkları ve farklılıkları Marx’ta “emek” ve Weber’de “kültürel kırılım” kavramları üzerinden tartışacaktır. Bu tartışma, bir yandan Marksist teori ve Weberci sosyolojinin çevre sosyolojisindeki teorik izdüşümlerini daha iyi anlamanın yollarını sunacaktır. Öte yandan, çevre sosyolojisi içinden çıkan bu tartışmanın klasik Marx-Weber karşılaştırmasına katkı sunması beklenmektedir.