Uluslararası Kemalpaşazâde (İbn Kemal) Sempozyumu, Ankara, Türkiye, 13 Mayıs 2022, cilt.1, ss.235-257
Hz. Peygamber’in anne-babasının (ebeveyn-i Resûl) dinî ve uhrevî
durumu tartışması, Hz. Peygamber’den varit olan birtakım rivayetlere kadar
dayanmaktadır. Çerçeve bir ilke olarak fetret ehli bağlamında değerlendirilebilecek
bu husus, öyle görünüyor ki ilk olarak Şîa tarafından imâmet anlayışlarının bir
uzantısı olarak itikadî bir mesele hâline getirilmiştir. Ebû Hanîfe’nin (ö.
150/767) el-Fıḳhü’l-ekber’de “ebeveyn-i Resûl’ün küfür/câhiliye” üzere
öldüğü yönündeki ifadesi, buna karşılık bir Sünnî tavır alış olarak görünmenin
yanında, ilerleyen süreçte bazı âlimlerin meseleye yaklaşımını da belirlemiş ve
ayrıca bir tartışma alanı oluşturmuştur.
Konuya ilişkin ilk müstakil risâleler Gazzâlî (ö. 505/1111) ve Ebû
Bekir İbnü’l-Arabî’ye (ö. 543/1148) nispet edilmekle birlikte bu metinler
günümüze ulaşmamıştır. Elimizdeki en erken örnekler, Süyûtî’nin (ö. 911/1505)
kaleme aldığı altı risâledir.
el-Fıḳhü’l-ekber’in Osmanlı
ilim dünyasının ilgi alanına girmesiyle, Osmanlı’da da ebeveyn-i Resûl
literatürü oluşmuştur. Kemalpaşazâde’nin Risâle fî ḥaḳḳı ebeveyi’n-Nebî’si,
her ikisi de 931/1524’te telif edilen İbrâhim el-Halebî (ö. 956/1549) ve
İbnü’l-Hatîb el-Amâsî’nin (ö. 940/1534) risâleleri ile eş zamanlı ve onlarla
birlikte Osmanlı bağlamında konuya ilişkin kaleme alınan ilk üç risâleden
biridir.
Döneminde Safevîler ve dolayısıyla Şîa ile tekfire varacak derecede
açık ve keskin bir mücadele içerisinde bulunan Kemalpaşazâde’nin, orijini
itibariyle Şiî bir görüş olan ebeveyn-i Resûl’ün ehl-i necat olduğu görüşünü
savunması ilk bakışta garip görünebilse de genelde Sünnî, özelde Osmanlı
ulemâsı içinde tek örnek değildir. Bu husustaki yaklaşımlarının teşekkülünde,
Ebû Hanîfe’ye nispet edilen görüş, Osmanlı toplumunda gittikçe yaygınlaşan
tasavvuf ve bunun dolayımıyla nûr-i Muhammedî düşüncesi, Hz. Peygamber’e nispet
edilen rivayetlerin otoritesi, döneminde yaşanan Molla Kābız hâdisesi (ve onun,
Hz. Îsâ’nın Hz. Peygamber’e üstünlüğü iddiasında bulunması) ve toplumsal
muhayyilede Hz. Peygamber’e ilişkin algı gibi pek çok bileşenin rol oynadığını
söylemek mümkündür. Risâlesinde görüşünü temellendirirken referansta bulunduğu
ve temel aldığı argümanlar da buna ilişkin ipuçları vermektedir.
Çalışmanın
odak noktasını Kemalpaşazâde’nin risâlesinin yazımına zemin hazırlayan saikler
ve ayrıca metnin içerik ve kurgusu üzerinden buna ilişkin tespitler teşkil
etmektedir.
The
discussion on the Prophet’s parents’ (abawayn al-Rasūl) religious status
and their position in the hereafter goes even back to several narrations that
came from the Prophet himself. This subject, that can principally be considered
as part of the problem of religious status of ahl al-fatrah, seems to be
raised by the Shīʿah as an issue of creed in line with their understanding of
imamate. Abū Ḥanīfah’s (d. 150/767) statement in his al-Fiqh al-akbar
that “Prophet’s parents passed away on kufr/jāhiliyyah” seems, on
the one hand, as a Sunnī reaction to this earlier position and, on the other,
led to a new grounds for discussion by shaping the approach of several scholars
on the issue.
The earliest
epistles dedicated to this issue are attributed to al-Ghazzālī (d. 505/1111)
and Abū Bakr Ibn al-ʿArabī (d. 543/1148), but these works did not survive to
this day. The earliest examples that are available today are the six epistles
that al-Suyūṭī (d. 911/1505) penned.
A literature
on the parents of the Prophet flourished during the Ottoman times following the
introduction of al-Fiqh al-akbar to the Ottoman scholarly endeavor.
Kamālpashazādah’s Risālah fī ḥaqq abaway al-Nabī is among the first
three epistles in the Ottoman context on this subject along with the two other
epistles compiled in 931/1524 by Ibrāhīm al-Ḥalabī (d. 956/1549) and Ibn al-Khaṭīb
al-Amāsī (d. 940/1534).
The fact
that Kamālpashazādah defended the view that the Prophet’s parents are among the
people of salvation (ahl al-najāh) – which is originally a Shīʿī view –
may seem, at first glance, unexpected since he had a clear and fierce conflict
with Ṣafawīs, and as a result with the Shīʿah, to the extent of accusing them
of unbelief. Nevertheless, this is not the only example in the Sunnī tradition,
particularly among the Ottoman scholars. There are various components in the
formation of his approaches such as the view that attributed to Abū Ḥanīfah,
the ever-growing Sufi influences and the consequent idea of nūr-i Muḥammadī,
the authority of the narrations attributed to the Prophet, the incident of
Mullā Qābiḍ during his time (and his assertation on the superiority of Jesus
over the Prophet Muḥammad), and perception about the Prophet Muḥammed in the
public imagination. The references he makes and the arguments he relies on in
substantiating his views in the epistle give hints about this.
The
focus of this study is the motives that constitute the grounds for
Kamālpashazādah’s epistle as well as the evaluations on the content and the
construct of the text.