3. Uluslararası Coğrafya Kongresi, İstanbul, Türkiye, 21 - 23 Haziran 2023
SİYASİ
COĞRAFYA YÖNÜYLE, KÜRESEL İLİŞKİLERİN MEKÂNSAL YANSIMASI YA DA TERİTORYAL ALTERNATİFİ
OLARAK ‘YENİ BÖLGECİLİK’
Dünya siyasi arenasında,
içeriğinde barındırdığı, yerele ve sınırlılığa vurgu yapan bölge nüansıyla
‘yeni bölgecilik’, ‘eski bölgeciliğin’ güncellenmiş uzantısı görünümünün yanında
küresel süreçlerin işlerliğini artıran, hızlandıran bir katalizör işleve sahip
olma çelişiğiyle, gündemin ve çalışmanın sorunsalıdır.
Bu çalışmada, ‘yeni
bölgecilik’ kavramının küresel ekonomik, siyasi ve sosyal akıntıların mekânsal
bir katalizörü mü olduğu, yoksa teritoryal alternatifi mi olduğu belirsizliğine
cevap aranmıştır. Küreselleşme ve bölgeselleşme yenidünya düzeninin iki temel olgusu
olarak kabul edilirler. Gerçekte birbirileriyle olan ilişkilerinin nasıl olduğu
fikri önemli bir tartışma konusudur. Bu iki olgunun karşılıklı olarak
birbirilerini destekleyip, güçlendirdikleri mi yoksa uyumsuz ve çelişkili mi
oldukları bu tartışmanın merkezini teşkil eder.
Sorunsal ve amaç
çerçevesinde evvela tarihsel yöntemle küreselleşmenin sonucu olan ‘yeni
bölgeciliğin’, ‘eski’ bölge yaklaşımlarından ayrılan ve benzeşen yönlerinin
tespiti hedeflenmiş, akabinde karşılaştırma yöntemiyle ‘eski’ ‘yeni’
bölgeciliğe dair örnekler üzerinden somutlaştırma yoluna gidilmiştir.
Bölgecilik siyasi
bağlamda ulusal/topluluklar arası karşılıklı bağımlılıklar vb. gibi özellikleriyle
yeni olmayan bir olgudur. Ancak gönüllülük temelinde ve kapsamlı olarak II.
Dünya Savaşı sonrası gelişen bir akım olarak kabul edilir. Bu temelde
bölgeciliğin Soğuk Savaş ve sonrası dönem boyunca kademeli olarak geliştiği varsayılır
ki, bu tarz bölgecilik daha çok farklı ölçeklerde meydana gelen çeşitli faillik
biçimlerinin, mücadelelerin ve güç ilişkilerinin bir sonucudur. ‘Eski
bölgecilik’ olarak ifade edilen, tek tonlu bir siyasi-askeri bloklaşmanın
getirdiği müttefiklik esasıyla dayatmacı, katı, şekillendirici anlayışa sahip
olan bu tarz bölgeselleşme içe dönük bir yapı gösterir. Statik ekonomi-politik
konjonktürlerin yansıması olarak görmek mümkündür ve bölge daha çok “yer”
temelli olarak şekillenmiştir.
‘Yeni bölgecilik’ için ‘eski’nin
devamı algısının yanında küreselleşmenin getirdiği akışkanlıklar ve gelişmelere
alternatif olduğunu varsayan yaklaşımlardan da söz edilebilir ki, aynı zamanda
küresel akıntıların politik ve sosyo-ekonomik alanlarda yarattığı tahribata
yönelik bir sığınma, savunma yeri ya da refleksi olarak da kabul edilebilir. Bu
minvalde bölgecilik olarak tanımlanan oluşumlar, her türlü küresel akıştan
izole, içe dönük, bir oluşum haline mi gelmiştir sorusu gündeme gelmektedir ki,
bu da “yer”e bağlılık ve yerellik demektir.
Küresel düzene ilişkin
tek, üç veya çok kutupluluk veya yenidünya düzeni vb. yaklaşımlar ne olursa
olsun bu süreçteki ‘yeni’ bölgeciliğin içe dönük olmaktan çok dışa dönük olduğu
kabulünü ön plana çıkarır. ‘Yeni’ bölgeciliğe ilişkin bu dışsal bağlamsallık
fikri ‘eski’ bölgecilikle çelişen bir görüntü arz etmesine rağmen ‘eski’ ve ’yeni’
arasında hem süreklilikler hem de benzerlikler vardır. Bu tür durumlarda,
tarihsel olanla çağdaş olanın ayırdının yapılması zorlaşır. Bu zorluk ‘eski’
bölgecilik döneminde oluşturulan birçok bölgesel proje ve bölgesel örgütün
1980'lerde ve 1990'larda (bazen yeni bir adla ve bazen birkaç farklı üyeyle)
basitçe yenilenmesi veya yeniden açılması durumuyla örneklendirilir. ASEAN,
SADC, CARICOM ve ECOWAS gibi ‘eski’’ bölgesel örgütlerin yeniden canlanmaları durumu
somutlaştırmaktadır. ‘Yeni bölgecilik’, son dönemde dünyada hızlı yayılan küresel
bir olgudur ki, bu temelde NAFTA, APEC, UEMOA ve MERCOSUR gibi yenilerinin
doğuşu da söz konusudur.
‘Yeni bölgecilik’ farklı
yaklaşımlara göre farklı kavramlar merkeze alınarak tanımlansa da işlevselci ve
neo işlevselci modelin kabul ettiği ekonomik eksenli ‘bölgesel ticaret blokları’
şeklindeki tanımıyla daha çok bilinir. Bölgesel bloklar küresel rekabetin
bozucu, yıpratıcı etkilerine karşı bir filtre olduğu gibi küresel rekabeti
yakalama amacında olan bir birliktir aynı zamanda. Karşılıklı fayda
çerçevesinde barışçıl işbirliği gerektiren, ticari serbestleşmenin önünü açan
ve aynı zamanda bölgesel entegrasyon sürecinde aktörlerin çok yönlülüğüne ve
egemenliklerine saygılı bir portre çizilmektedir. Hangi eksende tanımlanırsa
tanımlansın küreselleşmeyle örtüşen çarpıcı özelliği, aktörlerini hem bölge
içinde hem de dışında tanıdığı serbestliğin getirdiği ‘yer’ aşırı-ötesi
pozisyondur. Bu, aktörlere ve bölge teşebbüsüne mekânsal-küresel bir kimlik
kazandırdığı gibi, çelişik, muğlak bir yapıya da zemin hazırlar.
Küreselleşme sürecinde
bölge, ekonomik, toplumsal ve siyasi akıntılardan dolayı zayıflamanın aksine,
gitgide önemi artan yeni bir fenomene dönüşmüştür. “Mekân” temelli bir oluşum
olan ‘yeni’ bölgecilik kapsamlı, çok boyutlu, ekonomi, güvenlik, çevre ve diğer
konuları içeren siyasi bir olgudur. Çok boyutluluk ona mekânsal ve konjonktürel
açıdan da bir çeşitlilik ve dinamizm katmaktadır. Bu açıdan hem tezahür ettiği
yerin dinamikleriyle hem de küresel akıntıların katalizörü olarak mekânsal işlevler
barındırır. Değişime dayalı olan mekânsallık kavramsal, olgusal, teorik vb.
açıdan da farklılaştırdığı gibi muğlaklaştırır da.
‘Yeni bölgecilik’ yönelim
ve içerik olarak inter-disipliner olarak konumlandırılır. Buna yönelik
çalışmalarda bölgeciliğin kim tarafından, kim için ve hangi amaçla ortaya
çıktığı gibi sorulara ve bağlantılarına odaklanılır. Bu açıdan bölgeler, sosyal
aktörler tarafından üretilen ve yeniden üretilen sosyal yapılar olarak tanımlanırlar.
Bu çerçevede denilebilir
ki sınırlar, kimlik vb. gibi bölgeyi şeyleştiren temel unsurlara sahip olmak
koşuluyla her mekânın siyasi ve ideolojik dinamikleri kendisine has bölgecilik
pratiklerini de yaratabilecektir. Her mekânın sosyo-kültürel, siyasal
gerçekliği bir var olma stratejisi olarak ona özgü bölgeci teşebbüslerin
kıvılcımı olabilecektir. Siyasi konjonktüre bağlı olarak bölgesel teşebbüsler
ulusal ve/veya ulus-üstü, ulus-altı aktörlerin bir var olma stratejisi olarak korumacı,
yerel eğilim ve dürtülerin yanında, küresel rekabetçi eğilimleri de barındıran
esnek yapıları olarak yer bulabilecektir.
Anahtar Kelimeler: Küreselleşme,
bölgecilik-yeni bölgecilik, siyasi coğrafya
THE
NEW REGIONALISM AS A SPATIAL REFLECTION OR TERRITORIAL ALTERNATIVE OF GLOBAL
RELATIONS IN POLITICAL GEOGRAPHY
In the world political
arena, the 'new regionalism' with its regional nuance emphasizing locality and
limitedness, as well as its appearance as an updated extension of the 'old
regionalism,' is the problem of the agenda and the current study, with the
contradiction of having a catalyst function that increases and accelerates the
operability of global processes.
The current study sought
whether the New regionalism is a spatial catalyst of global economic,
political, and social currents or a territorial alternative. Globalization and
regionalization are the two fundamental phenomena of the new world order. The
nature of their relationship with each other is a matter of considerable debate
on whether these two phenomena mutually support and reinforce each other or are
incompatible and contradictory.
Within the framework of
the problem and the purpose, this study primarily aimed to determine the different
and similar aspects of New regionalism–which is the result of
globalization–with the historical method and then compared the examples of old
and new regionalism.
Regionalism is not a new
phenomenon in the political context, with features such as
national/inter-communal interdependencies, etc. However, it has been accepted
as a movement that developed voluntarily and comprehensively after the Second
World War. On this ground, it is assumed that regionalism developed gradually
throughout the Cold War and post-Cold War period; and indeed, this type of
regionalism results from various agencies, struggles, and power relations at
different levels. This type of regionalization, expressed as the old
regionalism, has an imposing, rigid, formative approach based on the alliance
brought by a single-toned political-military bloc and shows an inward-looking
structure. It reflects static economic-political conjunctures, and its region
is more shaped based on "place."
In addition to the
perception that 'New regionalism' is a continuation of the 'old,' some
approaches assume it is an alternative to the fluidities and developments
brought about by globalization. In other words, it can be accepted as a place
of refuge, defense, or a reflex against the destruction caused by global
currents in political and socio-economic fields. In this way, the question
arises whether the formations defined as regionalism have turned into
formations isolated from all kinds of global flows, suggesting loyalty to the
"place" and locality.
Regardless of the
approaches to the global order, such as single, tripolar, multipolar, or new
world order, it is significant to accept that the New regionalism in this
process is extroverted rather than introverted. Although this notion of
external contextuality regarding the New regionalism contradicts the Old
regionalism, there are both continuities and similarities between the Old and
the New. Such cases make it hard to distinguish between the historical and the
contemporary. For example, many regional projects and organizations created
during the Old Regionalism era were renovated or reopened–sometimes under a new
name and sometimes with a few different members–in the 1980s and 1990s. The
resurgence of the old regional organizations such as ASEAN, SADC, CARICOM, and
ECOWAS has embodied the situation. New regionalism is a global phenomenon that
has spread rapidly worldwide, and on this basis, more organizations, such as
NAFTA, APEC, UEMOA, and MERCOSUR, have emerged.
Although different
approaches identify the New regionalism by focusing on diverse concepts, the
expression of "Regional Trade Blocs" with the economic axis accepted
by the functionalist and neo-functionalist models is more commonly known. The
regional blocs are not only a filter against the distorting and corrosive
effects of global competition but also a union that aims to catch up with the
global competition. Here, a portrait is drawn based on peaceful cooperation
within the framework of mutual benefit, paving the way for trade liberalization
and respecting the versatility and sovereignty of actors in the regional
integration process. No matter in which axis it is defined, its striking
feature–that overlaps with globalization–is the extreme position brought by the
freedom it gives to its actors inside and outside the region. This situation
provides the actors and regional enterprise with a spatial-global identity but
lays the groundwork for a contradictory and ambiguous structure.
In the globalization
process, the region has turned into a new phenomenon with increasing
importance–rather than decreasing–due to economic, social, and political
currents. The New regionalism based on "spatial" is a comprehensive,
multi-dimensional, political phenomenon that includes economy, security,
environment, and other issues. Multidimensionality adds spatial and
conjunctural diversity and dynamism to the concept. In this respect, it both
carries the dynamics of the place it manifests and has spatial functions as a
catalyst of global currents. Change-based spatiality not only differentiates it
in terms of conceptual, factual, theoretical, etc. but also makes it ambiguous.
The New regionalism is
positioned as interdisciplinary in orientation and content. Studies focus on
the questions and connections of regionalism, such as by whom, for whom, and
for what purpose. In this respect, regions are defined as social structures
produced and reproduced by social actors.
In this framework, each
space's political and ideological dynamics will be able to create its regionalism
practices, provided that it has the fundamental elements reifying the region,
such as borders and identity. Each place's socio-cultural and political reality
can spark regional initiatives as an existence strategy. Depending on the
political conjuncture, regional initiatives can emerge as a survival strategy
of national, supranational, or sub-national actors as flexible structures that
include global competitive tendencies, as well as protectionist local
tendencies and impulses.
Keywords:
Globalization, regionalism, new regionalism, political geography