Hukuki Yönleriyle Lozan Barış Antlaşması Uluslararası Sempozyumu, Bursa, Turkey, 30 - 31 October 2024, pp.192-200, (Full Text)
Lozan Barış Antlaşması, Türkiye Cumhuriyeti’nin sınırlarının belirlenmesi, bağımsızlığının pekiştirilmesi ve uluslararası hukuk düzenine entegrasyonunu şekillendirmesi açısından en temel uluslararası hukuk belgelerinden biridir. Bu Antlaşma Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu belgelerinden biri olarak, Anayasa Mahkemesinin norm denetimi süreçlerinde kimi zaman dikkate alınan ve hukuki çerçevenin belirlenmesinde önemli rol oynayan bir referans noktası olmuştur.
Anayasa Mahkemesinin Lozan Barış Antlaşması bağlamında gerçekleştirdiği değerlendirmelere geçmeden evvel, Mahkemenin kararlarından bu Antlaşmaya bakışına ilişkin genel çıkarımlarda bulunmak yerinde olacaktır. Anayasa Mahkemesi kararlarının genelinden Lozan Barış Antlaşması'nın, tarihsel bir dönüm noktası olarak ele alındığını söylemek mümkündür. Bu bağlamda kararlarda Türkiye'nin yeni kurulmuş bir cumhuriyet olarak uluslararası alanda tanınmasında hayati bir rol oynadığı ve Türkiye'nin bağımsızlığının ve egemenliğinin bir göstergesi olduğu görüşünde olduğu çıkarsanabilir. Bu zaman zaman Antlaşmanın bir kurucu belge niteliği taşıdığı ve bu anlamda Türk hukukunun ayrıcalıklı bir parçası olduğu görüşünün ifade edilmesiyle, kimi zamansa Türkiye Cumhuriyeti’nin dünya milletler ailesine bağımsız bir devlet olarak kabulünün uluslararası belgesi niteliğinde olduğunun ifade edilmesiyle tezahür eder.
Mahkeme Antlaşmayı her ne kadar kurucu belgelerden biri olarak görüyor olsa da bir devletin esas kurucu belgesi niteliği taşıyan anayasa düzeyinde görmemiş, ayrıca bir ölçü norm olarak mahiyetinde addetmemiştir[1]. Bu bağlamda norm denetimine ilişkin kararlarında Mahkemenin salt Lozan Antlaşmasına aykırı olduğu gerekçesiyle hiçbir normu iptal etmediği söylenilmelidir. Bunun yanı sıra Mahkemenin Antlaşmanın Anayasanın 90. maddesi uyarınca kanun hükmünde olduğunu ve iç hukuka bu şekilde dahil edilerek uygulandığını/uygulanması gerektiğini kabul etmektedir.
Mahkemenin norm denetimine ilişkin kararlarına yakından bakıldığında bazı davalar bakımından, Lozan Antlaşmasının yürürlüğe girişi, denetlenen kanun hükmünün süre yönünden uygulanması ve muhatapları bağlamında önemli bir dönüm noktası olarak kabul etmiştir. Mahkeme örneğin E.1963/41, K.1963/9 sayılı kararında Antlaşmanın yürürlüğe girmesinden önce firari veya mütegayyip duruma düşen kişilerin mallarının mülkiyetinin, dosyalarında o tarihte alınmış bir el koyma kararı olsun veya olmasın, meri mevzuat uyarınca hazineye geçtiği belirtilmiştir. Ancak Antlaşmanın yürürlüğe girmesinden sonra firari veya mütegayyip olanlar hakkında ise emvali metrûke kanunlarının uygulanamayacağı ifade edilmiştir.
Antlaşma, sağladığı tarihsel ve siyasi perspektifi bağlamında da Mahkemenin değerlendirmelerinde kullandığı bir belge olmuştur. Mahkemenin E.1984/14, K.1985/7 sayılı kararında Kararda Lozan Antlaşması ile yabancıların mülk edinme hakkı konusunda getirilen ahdi mütekabiliyet ilkesi bir taviz olarak nitelendirilmiş, bu tavizin, milli birlik ve beraberliğin korunması, sosyal ve kültürel hassasiyetler ve yabancı unsurların kontrolsüz şekilde topraklara sahip olmasının önüne geçmek gibi gerekçelerle verildiği ifade edilmiştir. Bu kararda Anayasa Mahkemesi, dava konusu norma bu perspektiften yaklaşarak, yani Antlaşma ve sonrasındaki süreci siyasi ve tarihi yönleriyle, aynı zamanda hukuk politikamıza etkileriyle birlikte değerlendirerek kararını gerekçelendirmektedir. Lozan Barış Antlaşmasının tarihsel ve siyasi perspektifi yönünden değerlendirmeye konu olduğu başka bir karar ise E.1986/18, K.1986/24 sayılı Karardır. Bu kararda, Lozan Barış Antlaşması'na doğrudan bir atıfta bulunulmamış olsa da kararın gerekçesinde yabancıların Türkiye'de taşınmaz mal edinmelerinin tarihsel ve hukuki arka planı konusu açıklanırken, Lozan Barış Antlaşmasının Türkiye’nin uluslararası alanda bağımsızlığının göstergesi olduğu vurgulanmış, ardından da Antlaşmaya ekli İkâmet ve Selâhiyeti Adliyeye Dair Mukavelenamede yabancıların ülkede mülk edinmeleri konusunda mütekabiliyet şartı öngörüldüğü belirtilerek, bu esasın hem antlaşmalar hukuku hem de mevzuat hukuku açısından Türk yabancılar hukukunun genel ilkelerinden biri haline geldiği vurgulanmıştır.
Mahkeme birçok kararında Antlaşmanın hükümlerine, iptali istenen hükmün hukuka uygunluğunu göstermek adına atıf yapmıştır. Mahkeme, 5737 sayılı Vakıflar Kanununun çeşitli maddelerinin Anayasanın farklı maddeleriyle birlikte Lozan Barış Antlaşmasına ve dolayısıyla Anayasanın 90. maddesine aykırılığı sebebiyle iptali istemini karara bağladığı E.2008/22, K.2010/82 sayılı Kararında dava dilekçesindeki bu iddiayı yerinde görmemiş, bu sebeple iptali istenen 12. madde hükmünün vakıfların mal edinme hakkının, Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının bir sonucu olduğunu, aynı zamanda iddia edildiği üzere Antlaşma ile özel bir statü kazandırılan azınlık vakıflarına diğer vakıflardan farklı veya ayrıcalıklı bir hak tanınmadığını kabul etmiştir. Bu bağlamda Mahkemenin iptali istenen hükmün hukuka uygunluğuna ilişkin yaptığı değerlendirmede Antlaşma hükümlerine atıf yapılmıştır. E.2012/65, K.2012/128 sayılı Kararında ise Mahkeme, iptali istenen hükmün Anayasaya uygunluğunu benzer şekilde Antlaşmanın azınlıkların eğitim ve din hürriyetlerini güvence altına alan 40.-43. maddelerinin, Türkiye'de din eğitimi ve öğretimi alanında diğer dinlerin mensuplarına yönelik bir ayrımcılık yapılmadığını gösterdiği sonucuna varmış; iptali istenen Kur'an-ı Kerim ve Hz. Muhammed’in hayatının seçmeli ders olarak okutulmasına ilişkin kanun hükmünün Anayasaya uygunluğunu bu bağlamda değerlendirmiştir.
Bu çalışmayla, Lozan Barış Antlaşması’nın Anayasa Mahkemesi kararlarında ne bağlamda ele alındığını analiz edilmiştir. Mahkemenin norm denetimi kararlarında Antlaşma, Türkiye’nin egemenlik haklarını ve azınlıkların korunmasını sağlayan kurucu bir belge olarak çeşitli şekillerde ele alınmıştır. Mahkeme, Lozan Barış Antlaşmasını norm denetiminde bağımsız bir ölçü norm olarak kabul etmemekte Anayasanın 90. maddesi uyarınca kanun hükmünde olduğu kanaatini taşımaktadır. Antlaşmanın özellikle mülkiyet hakları, azınlıkların hakları ve uluslararası yükümlülükler bağlamında Türk hukuk sistemine olan tarihsel ve hukuki etkisi, Anayasa Mahkemesinin çalışma kapsamında bahsettiğimiz kararlarında görülmektedir. Bu bağlamda, en temelde Lozan Barış Antlaşmasının bu kararlardaki konumu, en azından norm denetimi süreçlerinde Türkiye’nin uluslararası hukuk düzenine anayasal düzeyde bağlılığının göstergesi olarak kabul edilebilir.