DEVRİMLER GELİR Mİ, YOKSA YAPILIR MI? 1978 İRAN İSLAM DEVRİMİ VAKASI


Aşık M. O.

Uluslararası Bilimsel Araştırmalar ve Yenilikçi Çalışmalar Sempozyumu, 22 - 25 Şubat 2021, ss.880-883

  • Yayın Türü: Bildiri / Özet Bildiri
  • Sayfa Sayıları: ss.880-883
  • Bursa Uludağ Üniversitesi Adresli: Evet

Özet

Bu çalışmanın temel amacı karşılaştırmalı tarihsel sosyolojinin “devrimler gelir mi, yoksa yapılır mı” sorusunu İran İslam Devrimi örneğinde tartışmaktır. Theda Skocpol’un bu tartışmasında bir sosyolojik olgu olarak devrimlere dair iki yaklaşım karşılaştırılır. Birinci yaklaşıma göre devrimler bireylerin toplumsal iradeleri dışında tarihsel süreçte bir toplumun siyasi ve ekonomik şartlarındaki değişimlerle birlikte yapısal olarak kendiliğinden gerçekleşir. İkinci yaklaşım, birinci yaklaşımın bireysel iradeyi önemsiz kılan yapısalcı perspektifini eleştirir ve toplumsal aktör olarak bireylerin yapısal dönüşümlerden bağımsız olarak bilhassa siyasal liderlik ve ideolojik söylem alanlarındaki dönüştürücü kapasiteleri ile devrim sürecini belirlediklerini iddia eder. Bu çalışmada bu iki yaklaşım, karşılaştırmalı tarihsel sosyoloji perspektifinden İran İslam Devrimi sürecini anlamak için ele alınacaktır. İran Devrimi, 1977 ile 1979 arasında gerçekleşen, İran şahı Rıza Pehlevi ve iktidarına karşı düzenlenen sivil direniş olaylar zinciri sonrası şah rejiminin yıkılarak yerine teokratik cumhuriyet rejiminin kurulmasıyla sonuçlanan toplumsal bir süreçtir.

Bu sürecin başlangıcı, 1953’te İran halkı arasında popüler olan milliyetçi ve antiemperyalist başbakan Musaddık’ın ABD müdahalesi ile iktidardan uzaklaştırılması ve ülkenin yönetimine yeniden Rıza Şah’ın geçmesidir. Ardından 1963’te Şah’ın başlattığı Beyaz Devrim isimli modernleşme reformlarının seküler karakteri İran’ın dindar nüfusunun ve ulemanın şiddetli muhalefetiyle karşılaştırmıştır. 1979 yılına gelindiğinde sarayla patrimonyal ilişkiler kurmuş üst-sınıf bir elit kesim dışında halk desteğini büyük ölçüde kaybeden Rıza Şah, kendisine karşı olan ve üniversite öğrencilerinden kentli eşrafa, dindar Şii müslüman gruplarından seküler orta sınıfa, liberal demokratlardan kömünist partiye kadar çeşitli ideolojik ve kültürel grupların oluşturduğu geniş bir muhalefet koalisyon karşısında ülkeyi terketmek zorunda kalmıştır. Şahın ülkeyi terketmesinin ardından İran’a dönenen muhalefet koalisyonunun sürgündeki karizmatik lideri Humeyni, kendisini destekleyen İran uleması ve geniş dindar kesimlerle birlikte diğer muhalif grupları saf dışı bırakarak yeni rejimi teokratik İslam cumhuriyet olarak tesis etmiştir.

Tarihsel sosyolojinin karşılaştırmalı devrimler alanında İran İslam Devrimi’nin ayrı bir önemi vardır. Çünkü geçmişte gerçekleşen Fransız Devrimi, Rusya’daki Bolşevik devrim ve ve II. Dünya Savaşsı sonrası Çin’de gerçekleşen komünist devrimin aksine İran devrimi, herhangi bir savaş mağlubiyeti, devlet içinde çatışma, mali kriz, uluslararası coğrafi pozisyon veyahut köylü ayaklanması gibi yapısal nedenlerden kaynaklanmamıştır. “Devrim yapılır” diyen yaklaşımı desteklercesine İran’daki devrimde karizmatik liderlik, ideoloji, siyasal söylem ve kültürel yaşam tarzı öğeleri ön plana çıkmıştır. Buradan hareketle bu çalışma, ilk olarak Michael Mann’ın toplumsal iktidarın dört kaynağı – ideolojik, siyasi, ekonomik ve kültürel – teorisini kullanarak İran devriminde rol alan farklı toplumsal grupların bu dört kaynaktan hangilerine sahip olduğunu inceleyecektir. İkinci olarak, Charles Tilly’nin kaynak mobilizasyonu teorisini kullanarak devrimci grupların İran’daki sivil muhalefet ve direniş sürecinde bu dört kaynağı nasıl kullandıklarını ya da kullanamadıklarını tartışacaktır. Bu çalışmanın ön bulgular göstermektedir ki, devrim sürecine hakim olan ve iktidarını konsolide eden Humeyni liderliğindeki ulema ve dindar Şii kesim, ideolojik, siyasi ve kültürel kaynaklarda belirli bir iktidar kurup bu kaynakları en etkili şekilde kullanan devrimci grup olarak ön plana çıkmaktadır.