slam düşünce tarihinde, hem din bilginlerinin hem de filozofların, felsefe ve din arasındaki
ilişkiye dair çeşitli çözümlemeler ortaya koyduğunu görmekteyiz. Batılılaşma hareketlerinin
zirveye ulaştığı yirminci yüzyılda da, söz konusu problematik etrafında, çeşitli düşünceler ve
analizler ortaya atılmıştır. Yirminci yüzyılın önemli Türk düşünürlerinden Nurettin Topçu da
(1909-1974), bir Müslüman ve bir filozof olarak, felsefe, bilim ve din arasındaki münasebetlere
ilişkin oldukça önemli analizler yapmıştır. Düşünürümüze göre felsefe, din ile çatışmak bir tarafa,
gerçek anlamda dindar olmanın şartıdır; yeter ki kişisel tutkulardan arınmış ve aslen metafizik
alanı işaret eden ‘hakikat’e yönelmiş olsun. Dolayısıyla Topçu’nun felsefî tasavvurunda, bilim,
felsefe ve din, Tanrı’nın bilgisine ulaştıran birer basamak olarak konumlandırılmakta, böylelikle
akıl ve vahiy, felsefe ve din arasındaki ilişki uyumlu bir hale getirilmektedir.
We see that both religion scholars and philosophers have made analysis on the relationship between religion and philosophy. In the twentieth century, westernization movements reached its peak, we find that the various ideas emerged around the cited problematic. Nurettin Topcu, as a philosopher and a Muslim, made very important analysis concerning the relations between science and religion. According to our thinker, there cannot conflict between philosophy and religion, on the contrary, philosophy is necessary for being truly pious, if one free from personal passions and in real tend to truth pointing out to the metaphysical area. Therefore, according to Topcu, science, philosophy and religion are situated as steps to receive the knowledge of God. So, in this way, the relation between reason and revelation, philosophy and religion is made compatible.