Çavun S. (Yürütücü), Alp A., Ellergezen P.
Diğer Resmi Kurumlarca Desteklenen Proje, 2019 - 2021
Fibromiyalji
(FM), yaygın kas-iskelet sistemi ağrısı ve belirli anatomik bölgelerde hassas
noktaların varlığı ile karakterize yorgunluk, uyku bozukluğu, kognitif
disfonksiyon ve depresyon gibi sistemik semptomların sıklıkla eşlik ettiği
kronik bir sendromdur. Fibromiyalji etiyolojisi hala belirsizlikler içermekle
birlikte esas mekanizmanın santral sentisizasyon olduğu ve genetik, immünolojik
ve hormonal faktörlerin de önemli bir role sahip olduğu öne sürülmektedir. Bu
çalışmada kullanılan kan örnekleri fibromiyalji tanısı konmuş hastalardan alınacak
olup D vitamini (25(OH)D3) düzeyleri ile enflamatuvar sitokin grupları
arasındaki ilişki incelenecektir.
Vitamin D,
diyetle alınan kalsiyumdan verimli olarak faydalanılmasında görevli, esansiyel
bir steroid prohormodur. Birçok dokunun vitamin D reseptörü (VDR) eksprese
etmesi, bu hormonun iskelet harici fizyolojik etkilerinin de olduğunu
düşündürmüş ve otoimmün, kardiyovasküler hastalıklar, kanser, depresyon, uyku,
kronik ağrı, diyabet gibi hastalıklarla ilişkisinin incelendiği birçok
çalışmanın ortaya çıkmasına yol açmıştır. Vitamin D’nin enflamatuvar sitokin
senteziyle ilişkili olduğu düşünülmekle birlikte, osteomalazi hariç kronik
ağrılı durumlardaki rolünün biyolojik mekanizması henüz net değildir.
Yağda çözünen
vitaminlerden biri olan D vitamini, bitkisel ya da hayvansal kaynaklı olabilir.
Hayvanlarda bulunan formu vitamin D3 (kolekalsiferol), bitkilerdeki
formu ise vitamin D2 (ergokalsiferol) şeklindedir. Vitamin D3,
güneş ışınlarının etkisiyle deride üretilir. Deride bulunan provitamin-D3
UV ışınları tarafından katalize edilen bir reaksiyonla sentez edilir. Kanda D
vitamini metabolitleri vitamin D bağlayıcı protein (DBP) ile taşınır. D
vitamini metabolizmasında daha sonra karaciğer önemli bir rol oynamaktadır.
Vitamin D3 biyolojik olarak inaktiftir. Deride sentezlendikten sonra
kandaki DBP’ye bağlanır ve karaciğere taşınır; burada hidroksillenerek 25(OH)D3’ü
oluşturur.
Vitamin D (25(OH)D3),
biyolojik aktivitesini vitamin D reseptörüne (VDR) bağlanarak gösterir. VDR,
organ ve dokularda eksprese olur. Bu dokular, T/B lenfositler, antijen sunan
hücreler, monositler, hematopoetik hücreler, kardiyak ve iskelet-kas hücreleri,
endotelyal hücreler, nöronlar ve plasental hücreleri içerir. İmmün sistemin tüm
hücreleri VDR eksprese eder ve aktif vitamin D metaboliti sentezleyebilir; aynı
zamanda vitamin D (25(OH)D3) de doğal ve edinsel immün yanıtları
düzenleyebilir. Bu düzenlemede en etkili faktörlerden biri de “sitokin” adı
verilen immün düzenleyicilerdir.
Sitokinler
immün yanıt sırasında hücreler arası iletişimi sağlayan moleküllerdir. Bu çalışmada, enflamatuvar
sitokin grupları pro-enflamauvar (IL-1β, IL-2, IL-6, IL-8, IL-12,
IL-17, TNF-α, IFN-γ) ve anti-enflamatuvar (IL-4, IL-10, IL-11,
IL-13, TGF-β) olmak üzere iki grupta incelenecektir. Pro-enflamatuvar
sitokinler, enflamatuvar yanıtların düzenlenmesi ve bakteriyel enfeksiyonların
seyrinde önemli rol oynarken, anti-enflamatuvar sitokinler de pro-enflamatuvar
sitokinlerle antagonizedir. Vitamin D molekülü (25(OH)D3), immün
sistem ile bu enflamatuvar sitokinler aracılığıyla etkileşim sağlar. Fibromiyaljili
hastalarda vitamin D (25(OH)D3) ile enflamatuvar sitokin grupları
arasındaki ilişkiyi açıklayan mevcut bir çalışma bulunmamakla birlikte bu
çalışmada vitamin D (25(OH)D3)
ile enflamatuvar sitokin grupları arasındaki ilişki incelenerek
hastalığın seyrinde bu faktörlerin etkinlik düzeyi tespit ediecektir.. Ayrıca
çalışma sonuçlarının, fibromiyalji gibi kronik ağrı, yorgunluk vb. semptomlar
içeren diğer hastalık modellerinde de yol gösterici olabileceği
düşünülmektedir.