Fibromiyaljili hastalarda 25(OH)D3 seviyesi ile enflamatuvar sitokin seviyeleri arasındaki ilişkinin incelenmesi


Çavun S. (Yürütücü), Alp A., Ellergezen P.

Diğer Resmi Kurumlarca Desteklenen Proje, 2019 - 2021

  • Proje Türü: Diğer Resmi Kurumlarca Desteklenen Proje
  • Başlama Tarihi: Aralık 2019
  • Bitiş Tarihi: Aralık 2021

Proje Özeti

             Fibromiyalji (FM), yaygın kas-iskelet sistemi ağrısı ve belirli anatomik bölgelerde hassas noktaların varlığı ile karakterize yorgunluk, uyku bozukluğu, kognitif disfonksiyon ve depresyon gibi sistemik semptomların sıklıkla eşlik ettiği kronik bir sendromdur. Fibromiyalji etiyolojisi hala belirsizlikler içermekle birlikte esas mekanizmanın santral sentisizasyon olduğu ve genetik, immünolojik ve hormonal faktörlerin de önemli bir role sahip olduğu öne sürülmektedir. Bu çalışmada kullanılan kan örnekleri fibromiyalji tanısı konmuş hastalardan alınacak olup D vitamini (25(OH)D3) düzeyleri ile enflamatuvar sitokin grupları arasındaki ilişki incelenecektir.

             Vitamin D, diyetle alınan kalsiyumdan verimli olarak faydalanılmasında görevli, esansiyel bir steroid prohormodur. Birçok dokunun vitamin D reseptörü (VDR) eksprese etmesi, bu hormonun iskelet harici fizyolojik etkilerinin de olduğunu düşündürmüş ve otoimmün, kardiyovasküler hastalıklar, kanser, depresyon, uyku, kronik ağrı, diyabet gibi hastalıklarla ilişkisinin incelendiği birçok çalışmanın ortaya çıkmasına yol açmıştır. Vitamin D’nin enflamatuvar sitokin senteziyle ilişkili olduğu düşünülmekle birlikte, osteomalazi hariç kronik ağrılı durumlardaki rolünün biyolojik mekanizması henüz net değildir.

              Yağda çözünen vitaminlerden biri olan D vitamini, bitkisel ya da hayvansal kaynaklı olabilir. Hayvanlarda bulunan formu vitamin D3 (kolekalsiferol), bitkilerdeki formu ise vitamin D2 (ergokalsiferol) şeklindedir. Vitamin D3, güneş ışınlarının etkisiyle deride üretilir. Deride bulunan provitamin-D3 UV ışınları tarafından katalize edilen bir reaksiyonla sentez edilir. Kanda D vitamini metabolitleri vitamin D bağlayıcı protein (DBP) ile taşınır. D vitamini metabolizmasında daha sonra karaciğer önemli bir rol oynamaktadır. Vitamin D3 biyolojik olarak inaktiftir. Deride sentezlendikten sonra kandaki DBP’ye bağlanır ve karaciğere taşınır; burada hidroksillenerek 25(OH)D3’ü oluşturur.

               Vitamin D (25(OH)D3), biyolojik aktivitesini vitamin D reseptörüne (VDR) bağlanarak gösterir. VDR, organ ve dokularda eksprese olur. Bu dokular, T/B lenfositler, antijen sunan hücreler, monositler, hematopoetik hücreler, kardiyak ve iskelet-kas hücreleri, endotelyal hücreler, nöronlar ve plasental hücreleri içerir. İmmün sistemin tüm hücreleri VDR eksprese eder ve aktif vitamin D metaboliti sentezleyebilir; aynı zamanda vitamin D (25(OH)D3) de doğal ve edinsel immün yanıtları düzenleyebilir. Bu düzenlemede en etkili faktörlerden biri de “sitokin” adı verilen immün düzenleyicilerdir.

              Sitokinler immün yanıt sırasında hücreler arası iletişimi sağlayan moleküllerdir. Bu çalışmada, enflamatuvar sitokin grupları pro-enflamauvar (IL-1β, IL-2, IL-6, IL-8, IL-12, IL-17, TNF-α, IFN-γ) ve anti-enflamatuvar (IL-4, IL-10, IL-11, IL-13, TGF-β) olmak üzere iki grupta incelenecektir. Pro-enflamatuvar sitokinler, enflamatuvar yanıtların düzenlenmesi ve bakteriyel enfeksiyonların seyrinde önemli rol oynarken, anti-enflamatuvar sitokinler de pro-enflamatuvar sitokinlerle antagonizedir. Vitamin D molekülü (25(OH)D3), immün sistem ile bu enflamatuvar sitokinler aracılığıyla etkileşim sağlar. Fibromiyaljili hastalarda vitamin D (25(OH)D3) ile enflamatuvar sitokin grupları arasındaki ilişkiyi açıklayan mevcut bir çalışma bulunmamakla birlikte bu çalışmada vitamin D (25(OH)D3)  ile enflamatuvar sitokin grupları arasındaki ilişki incelenerek hastalığın seyrinde bu faktörlerin etkinlik düzeyi tespit ediecektir.. Ayrıca çalışma sonuçlarının, fibromiyalji gibi kronik ağrı, yorgunluk vb. semptomlar içeren diğer hastalık modellerinde de yol gösterici olabileceği düşünülmektedir.