Uluslararası alanda Kudüs'ün siyasi ve hukuki statüsü


Tezin Türü: Yüksek Lisans

Tezin Yürütüldüğü Kurum: Uludağ Üniversitesi, Türkiye

Tezin Onay Tarihi: 2017

Tezin Dili: Türkçe

Öğrenci: EZGİ ÇEVLİKLİ FANDAJ

Danışman: KAMURAN REÇBER

Özet:

Çalışmada, üç monoteist din için kutsal kabul edilen Kudüs kentinin,tarihi süreç içindegeçirdiği değişimler ele alınarak, günümüzdeki siyasi durumu tartışılmış ve BM kararları çerçevesinde hukuki statüsü açıklanmaya çalışılmıştır. Bu çerçevede, Kudüs'ün antik dönemlerdeki tarihçesi aktarılmış ve Kudüs'ün üç din için sahip olduğu önem tartışılmıştır. Kudüs ve Filistin bölgesi, 1517 yılında Osmanlı İmparatorluğunun egemenliğine girmiş, Birinci Dünya Savaşı'nın sonunda savaştan Osmanlı devletinin yenik ayrılmasıyla, Milletler Cemiyeti (MC) tarafından İngiltere'ye manda olarak verilmiştir.Manda dönemi, kentin tarihinde bir dönüm noktası olmuştur. Bu dönemde Kudüs'e kitlesel Yahudi göçleri yaşanmıştır. İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra ise, İsrail devleti kurulmuş ve İsrail, 1948 yılında Batı Kudüs'ü işgal ettikten sonra, 1967 yılında da Doğu Kudüs'ü işgal etmiştir. Bundan sonra İsrail, statüsü belirlenmemiş bir kent olan Kudüs'ü hızlıca kendi egemenlik alanına katmak için çeşitli idari ve yasal önlemler almıştır. İsrail'in bu önlemleri Birleşmiş Milletler ( BM)ve uluslararası toplum tarafından uluslararası hukuka aykırı olarak kabul edilmekte, geçersiz sayılmakta ve bu önlemlerin kentin gelecekteki statüsünü etkileyemeyeceği dile getirilmektedir. Diğer yandan İsrail, Filistin tarafıyla yaptığı barış görüşmelerinde Kudüs konusunda uzlaşmaz bir tavır sergilemekte, bu nedenle Kudüs meselesi barış görüşmelerini kilitleme riskinden dolayı sürekli ertelenmektedir. Ancak, Kudüs meselesi çözüme kavuşturulmadan bir Orta Doğu barışının tesis edilmesininmümkün olmadığı açıktır. İsrail, 2003 yılındataraflara sunulan ve İsrail'in de kabul ettiği "Yol Haritası" yükümlülüklerini, tıpkı önceki anlaşma hükümlerine uymadığı gibi, yerine getirmemekte ve meseleyi Filistin halkının aleyhine sürüncemede bırakmaktadır. Bu çerçevede, uluslararası toplumun, BM'nin, Güvenlik Konseyi daimi üyelerinin ve bölge ülkelerinin konunun çözümü için daha fazla ve etkin çaba sarf etmeleri gerekmektedir.