Arap dilinin tarihi ve Arapçada diglossia olgusu


Tezin Türü: Yüksek Lisans

Tezin Yürütüldüğü Kurum: Uludağ Üniversitesi, Türkiye

Tezin Onay Tarihi: 2010

Tezin Dili: Türkçe

Öğrenci: SEJFİDİN HARUNİ

Danışman: HASAN TAŞDELEN

Özet:

Dilbilimciler arasında, Câhiliyye devrinde var olan, İslam'ın ilk yıllarında da varlığını sürdüren Arap dilinin dilsel karmaşıklığı kabul edilen bir gerçek ise de, bu karmaşıklığın boyutu konusunda, delillerin azlığı sebebiyle, tek ve üzerinde uzlaşılmış bir görüş yoktur. Her halükarda, çöl şartlarında müstakil kabilelerce sürdürülen yaşam bizi, İslam'dan önce Arap dilinin tamamen homojen bir yapıya sahip olmadığını düşünmeye zorlar. Ancak, yaşam şartlarının düzelmesiyle birlikte, Câhiliyye döneminde dinî, siyasî ve ticarî merkez konumuna gelen Mekke'de, birçok kabilenin birbirleriyle karışması sonucunda ortak bir dilin oluştuğu düşünülebilir. Bu dil, Kur'ân'la birlikte kemale ermiştir.Milâdi VII. ve VIII. yüzyılda yapılan fetihlerle birlikte Arap dili, Arap yarımadasının dışına çıkmıştır. Fethedilen yeni yerlerde genelde azınlık olarak yaşayan Araplar, dillerini birçok yabancı dilin tesirinden korumakta zorlandılar. O zamandan beri büyümeye başlayan edebî dil ile halk dili arasındaki uçurum, Abbâsi döneminde ve sonrasında, merkezî otoritenin zayıflaması ve yönetimin yabancı eline geçmesiyle birlikte daha da belirgin hale gelmiştir.Arap ülkelerindeki koloniyalizm zamanında (XIX. y.y. ve sonrası) da Arap dili, Fransızca ve İngilizceden çokça etkilenmiştir. Bugün, birbirinden oldukça farklı olan edebi Arap dili ve halk dilinin Arap ülkelerindeki paralel kullanımı, sosyolinguistikte diglossia terimiyle karşılanmaktadır.