İbnü'l-Melâhimî'nin Kelâm Sisteminde Tevhid Anlayışı


Tezin Türü: Doktora

Tezin Yürütüldüğü Kurum: Bursa Uludağ Üniversitesi, SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ, Türkiye

Tezin Onay Tarihi: 2019

Tezin Dili: Türkçe

Öğrenci: MEHMET FATİH ÖZEROL

Danışman: Orhan Şener Koloğlu

Özet:

Kelâm ilminde Allah Teâlâ’nın âlemin yaratıcısı olduğunu ispatlamak için kullanılan hudûs delili, öncelikle ele alınan konu cisimlerdeki değişikliklerin nasıl meydana geldiği ile ilgilidir. Bu konuyu Mutezile içerisinde oluşan Behşemiyye ile Hüseyniyye ekollerine mensup kelâmcılar da ele alıp incelemişler ve farklı metotları uygulayarak farklı sonuçlara ulaşmışlardır. Hüseynîler’i diğer Mutezilî anlayışlardan özellikle Behşemîlerden farklı kılan temel düşüncelerden biri de cisimdeki değişikliklerin ma‘nâ sebebiyle değil de, doğrudan fâil sayesinde gerçekleştirildiğini ileri sürmüş olmalarıdır. Bu mesele, tabiat felsefelerinin merkezinde ma‘nâ kavramının bulunduğu Behşemiyye ile Hüseyniyye ekolü arasındaki temel ayrışmayı oluşturur. Behşemîler, cisimdeki değişikliklerin ma‘nâ sebebiyle gerçekleştiğini iddia ederken, Hüseynîler ise aynı değişikliklerin sebebinin herhangi bir ma‘nâ olmaksızın doğrudan fâil olduğunu savunmuşlardır. Cisimlerin hudûsunun izahında Behşemîler, arazları gerçek (reel) varlıklar olarak kabul etmişlerdir. Gerçek varlık olarak düşündükleri arazların birer ma‘nâ olduğunu kabul etmelerinden dolayı takip ettikleri metoda “meâni metodu” denilmiştir. Buna mukabil Hüseynîler ise arazları dolayısıyla ma‘nâları reel varlık olarak değil de cismin ahkâm ve ahvâlini belirleyen sıfatlar olarak kabul etmişlerdir. Bu nedenle de Hüseynîler’in düşünce sistemlerinde kullandıkları metoda “ahvâl metodu” denilmiştir. Behşemiyye ile Hüseyniyye arasında isbât-ı vacip konusundaki temel farklılık hudûs delili kapsamında ve özellikle de hudûs delilinde merkezî bir yer tutan ma‘nâ kavramı etrafında oluşmuştur. Hüseyniyye ekolünün Behşemiyye ve Eş’arîlikten farklı görüş beyan ettiği bir başka konu sıfatlar hakkındadır. Nitekim Behşemîler sıfatları birer hâl, Eş’arîler ise zâttan ayrı birer ma‘nâ şeklinde telakki ederken Hüseynîler sıfatları Allah Teâlâ’nın zâtının zorunlu olarak ortaya koyduğu hükümler olarak düşünürler. Sıfatlar zâtın âlim, kâdir oluşunu sağlayan birer emr’dirler. Bu emrler zâtın bu vasıflara sahip olmasını sağlayan ve zâttan ayrı olan birbirinden farklı hükümlerdir. Ancak bu hükümlerin zâttan ayrı oluşu ontolojik anlamda değildir. Hükümlerin zâttan ayrı oluşları zâtın kâdir ve âlim olma vasıflarının bilinmesi içindir. Böylelikle hüküm olarak telakki edilen sıfatlar birbirinden farklı oldukları için Allah Teâlâ’nın kâdir oluşu ile âlim oluşunu ayrı ayrı bilmemiz mümkün olacaktır.